KRİPTO VARLIKLAR İLE ÖDEME YASAĞI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI KRİPTO PARA İLE ÖDEME YAPILMASINI YASAKLAYAN DÜZENLEMEYİ BUGÜN YAYINLADI:

KRİPTO PARALAR İLE ÖDEME YAPILMASINI YASAKLAYAN YÖNETMELİK, 30 NİSAN’DAN İTİBAREN YÜRÜRLÜĞE GİRİYOR.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından getirilen “Ödemelerde Kripto Paraların Kullanılmamasına Dair Yönetmelik” (“Yönetmelik”) bugün (16 Nisan 2021) Resmi Gazete’de yayınlandı. Toplamda altı maddeden oluşan yönetmelik esas olarak (i) ödemelerde kripto paraların kullanılmasını ve (ii) ödeme hizmetlerinin sunulmasında ve elektronik para ihracında kripto varlıkların kullanılmasını yasaklamaktadır. Dikkat çeken başka bir husus ise, hukuki olarak ilk kez “kripto varlık” tanımının bu Yönetmelik ile getirilmiş olmasıdır.

Söz konusu Yönetmelik, Türkiye’de fintech sektörünün ilerlemesini ve fintech temelli iş modellerinin gelişmesini de engelleyebilecek nitelikte olduğundan önemli bir düzenleme niteliğindedir. Bu kapsamda Yönetmelik ile getirilen düzenlemelere bakılacak olursa;

Kripto Varlık Tanımı

Yönetmeliğin “ödemelerde kripto varlıkların kullanılmaması” başlığını taşıyan 3. Maddesi’ne göre kripto varlık şu şekilde;

Bu Yönetmeliğin uygulanmasında kripto varlık, dağıtık defter teknolojisi veya benzer bir teknoloji kullanılarak sanal olarak oluşturulup dijital ağlar üzerinden dağıtımı yapılan, ancak itibari para, kaydi para, elektronik para, ödeme aracı, menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracı olarak nitelendirilmeyen gayri maddi varlıkları ifade eder.

Tanıma göre, ilk bakışta dağıtık defter teknolojisi (distributed ledger technology) veya benzer bir teknoloji kullanılarak ifadesi göze çarpmaktadır. “Benzer bir teknoloji” ifadesi ucu açık bir içerik yaratmakta ve maalesef muğlak kalmaktadır. Dağıtık defter teknolojisi ise kısaca blockchain başta olmak üzere, hashgraph gibi dağıtık veri tabanlarının altında yatan teknoloji olarak tanımlanabilir. Buna ek olarak kripto varlıklar, “negatif tanım” yolu ile kaydi para, elektronik para, ödeme aracı, menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracı olarak nitelendirilmeyen gayri maddi varlıklar şeklinde belirtilmiştir.

Bu tanım ışığında, elektronik para veya sermaye piyasası aracı olarak kabul edilen kripto varlıkların bu tanım kapsamına dahil olmadığı düşünülebilir. Buna göre MB tarafından getirilen düzenleme her ne kadar mutlak bir yasak olarak görülmese de Türkiye’de fintech sektörünün ilerlemesine darbe vurabilecek niteliktedir.

Kripto Varlıklar Ödemelerde Doğrudan veya Dolaylı Olarak Kullanılamayacak ve Buna Yönelik Hizmet Sunulamayacaktır

Yönetmelik 3. maddenin devamında, kripto varlıkların ödemelerde kullanılamayacağını ve yine doğrudan veya dolaylı olarak ödemelerde kullanılmasına yönelik hizmet sunulamayacağını belirtmektedir.

Kripto varlıklar henüz genel ödeme aracı olarak kabul görmüş olmasa da, hızla dijitalleşen dünyada, giderek kabul görmektedir. İlerleyen zamanlarda daha da yaygınlaşması beklenen kripto varlıklara getirilen yasağı, bu kapsamda yeniden düşünmek isabetli olabilecektir.

Kripto Varlıklar Ödeme Hizmetlerinin Sunulmasında ve Elektronik Para İhracında Kullanılamayacaktır
Yönetmeliğin 4. Maddesi’ne göre;

-Ödeme hizmeti sağlayıcıları, ödeme hizmetlerinin sunulmasında ve elektronik para ihracında kripto varlıkların doğrudan veya dolaylı olarak kullanılacağı bir şekilde iş modelleri geliştiremez, bu tür iş modellerine ilişkin herhangi bir hizmet sunamaz.
-Ödeme ve elektronik para kuruluşları, kripto varlıklara ilişkin alım satım, saklama, transfer veya ihraç hizmeti sunan platformlara veya bu platformlardan yapılacak fon aktarımlarına aracılık edemez.

Ödeme hizmeti sağlayan aracı kuruluşlar, ödeme hizmetleri sunulmasında ve elektronik para ihracında kripto varlıkları doğrudan veya dolaylı olarak kullanamayacak ve buna dair iş modelleri geliştiremeyecektir. Ayrıca ödeme ve elektronik para kuruluşları, kripto varlıkların alım satımına, saklanmasına, transfer veya ihraç edilmesine de aracılık edemeyecektir.

Tüm bunlar ışığında, kripto varlıklar ile sadece ödeme yapılması yasaklandığı görülmektedir. Ödeme kavramının hukuki olarak ne ihtiva ettiği ayrıca Türk Borçlar Kanunu kapsamında detaylı bir değerlendirme yapmayı gerektirse de, sanırız ki kripto varlıklar ile takas yapılabilmesi hala mümkün olmaktadır. Yatırım amaçlı olarak kripto varlık bulundurmanın da yasak kapsamında olmadığı açıktır. Ama elbette kripto varlıkların hangi koşullar altında ödeme anlamına gelmeden, sadece yatırım amaçlı olarak transfer edildiği veya satın alındığı hususu ayrıca netleştirilmelidir.

Konu hakkında daha detaylı için; hande.aksu@ege-law.com ya da info@ege-law.com ile irtibata geçebilirsiniz.

PAYA DAYALI KİTLE FONLAMA TEBLİĞİ

3 Ekim 2019 tarih ve 30907 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Paya Dayalı Kitle Fonlama Tebliği III-35/A.1” (“Tebliğ”) uyarınca girişim şirketleri ve girişimcilerin kitle fonlama yolu ile yatırımcılardan fon toplaması artık ülkemizde de mümkün kılınmıştır. Kitle fonlama için gerekli usul ve esaslar Sermaye Piyasası Kurulu (“SPK”) tarafından bahsi geçen tebliğ ile düzenleme altına alınmıştır.

İşbu yazı Tebliğ’in neler içerdiğine ve kitle fonlama sürecinin nasıl yürüdüğüne ilişkin bilgi sağlamayı amaçlamaktadır.

Paya Dayalı Kitle Fonlaması Nedir?

Kitle fonlama (Crowdfunding) esasen halktan yatırım yolu ile fon toplanması işlemini ifade eder. Nitekim 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na göre de bir projenin veya girişim şirketinin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla SPK tarafından belirlenen esaslar dâhilinde kitle fonlama platformları aracılığıyla halktan para toplanmasını ifade eder. Paya dayalı kitle fonlama metodu sayesinde ise yatırım yapan kişiler, sağladıkları fon karşılığı girişim şirketinde hisse sahibi olabileceklerdir.

Kitle Fonlama İşlemi Ülkemizde Nasıl Çalışmaktadır?

Paya dayalı kitle fonlama konusu tamamen SPK tarafından belirlenmiş usul ve esaslar çerçevesinde, kurallar dahilinde yürütülmektedir. Buna göre, bu faaliyet özel olarak bu amaç için kurulmuş ve SPK’nın iznine tabi Kitle Fonlama Platformları üzerinden gerçekleşebilecektir. Bu platformlar haricinde herhangi bir yol veya aracı üzerinden gerçekleşen paya dayalı fon toplama işlemi geçersiz olacak ve para cezası uygulanacaktır.

Sermaye Piyasası Kanunu’nun 35/A maddesi uyarınca kitle fonlama platformları için gerekli koşulları belirtmiş olup Tebliğ bu şartları daha ayrıntılı şekilde sıralamıştır. Girişim şirketleri yatırımcılardan para toplama yoluyla fon tedarik etmek isterse bunu ancak SPK tarafından izin verilmiş olan bir kitle fonlama platformu üzerinden gerçekleştirebilecektir. Online olarak hizmet verecek olan platformlar üzerinden yürüyecek olan fon toplama işleminin (kampanyanın) tamamının halkın bilgisine açık ve şeffaf bir süreç olarak sürdürülmesi esastır.

Kitle fonlama platformları ancak SPK’dan gerekli izni aldıktan; diğer bir deyişle listeye alındıktan sonra faaliyete başlayabilirler.

Kitle Fonlama Platformları için Öngörülen Şartlar Nelerdir?

Tebliğ’e göre kitle fonlama platformu olarak faaliyet gösterebilmenin belli şartları vardır. Tebliğ’in 5. Maddesine göre, platformlar için aranan şartların bazıları şöyledir:

– Anonim şirket olarak kurulmuş olmalıdır; ödenmiş sermayesi en az 1.000.000 Türk Lirası olmalıdır; ticari unvanında “Kitle Fonlama Platformu” ibaresine mutlaka yer verilmesi gerekmektedir; esas sözleşmesinde sadece kitle fonlama faaliyetinde bulunacağını taahhüt etmelidir ve yönetim kurulu en az üç kişiden oluşmalıdır. Bunlara ek olarak platform şirketinin kurucularının ve yönetim kurulu üyelerinin müflis olmaması, konkordato ilan etmemiş olması; irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık; ihaleye fesat karıştırma gibi suçlardan mahkum olmaması da gerekmektedir.

Sayılan koşullardan birinin eksilmesi veya kaybedilmesi halinde söz konusu eksikliğin ortaya çıkmasından itibaren en geç iki gün içinde SPK’nın bilgilendirilmesi gerekmektedir. Eksikliğin giderilmemesi halinde ise ilgili platform SPK tarafından listeden çıkarılacaktır.

Kitle Fonlama Faaliyeti Nasıl Yürür?

Fona ihtiyacı olan ve Tebliğ kapsamında fon toplamak isteyen girişimci şirket hali hazırda bu işlemler öncesinde kuruluşunu tamamlamış bir şirket olmalıdır. Fon arayan girişim şirketi, kitle fonlama işlemi için aracı vazifesi gören platform üzerinden yatırımcı ile buluşmakta ve bu sayede ihtiyacı olan fon, yatırım yolu ile toplanmaktadır. Fon toplama kampanya süreci, bir girişim şirketi veya girişimci tarafından herhangi bir kitle fonlama platformuna fon toplama talebiyle başvurulduğu anda başlar. Mevcut kampanya süreci tamamlanmadan aynı girişim şirketi veya girişimci tarafından başka bir kampanya süreci de başlatılamaz. Kampanya süresi, kitle fonlama platform yatırım komitesi tarafından onaylanmış bilgi formunun kampanya sayfasında yayımlandığı tarihte başlar ve bu süre azami altmış gün olarak belirlenebilir. Yatırımcılar tarafından kampanya süresi boyunca ilgili girişim şirketi veya projeye yönelik fon sağlama talepleri platforma iletilecektir.

Paya dayalı kitle fonlaması faaliyeti kapsamında ve nitelikli yatırımcı olmayan her bir gerçek kişi yatırımcının gerçekleştirebileceği azami yatırım tutarı bir senede 20.000 Türk Lirasından fazla olamayacaktır. Nitelikli yatırımcının kimler olabileceğinin içerik ve esasları ise SPK tarafından belirlenir.

Fonlama işlemi ancak sermaye artırımı yolu ile gerçekleşebilir ve toplanan fonlar girişim şirketine, sermaye artırımı sonucunda çıkarılacak hisse senedi olarak aktarılır. Şirketin mevcut hisselerinin satışı yolu ile fon toplanması mümkün değildir. Ayrıca sermaye artışı yolu ile ihraç edilen hisse senetleri oy hakkını haiz değildir. Pay karşılığı toplanan fonlar için yapılan ödemenin tamamı nakit olarak yapılmalıdır.

Girişim şirketleri veya girişimciler bir yılda en fazla iki kere fon toplama faaliyetinde bulunabilirler. Fon ihtiyacının 1.000.000 Türk Lirasını geçmesi halinde ise bu tutarın en az %10’u nitelikli yatırımcılar tarafından karşılanmalıdır.

Platformlar, yatırımcılar tarafından kendisine iletilen fon sağlama taleplerini kampanya süresi boyunca her gün sonunda MKK’ya iletir. Toplanan fonların, emanet yetkilisi nezdinde girişim şirketi veya girişimci adına açılan hesaplarda bloke edilerek girişim şirketine aktarılması ise yine emanet yetkilisi tarafından yapılacaktır.

Kampanya süresi boyunca hedeflenen fon tutarının üzerinde fon toplanması halinde, bilgi formunda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırımcılar arasında eşitsizliğe sebep olmayacak şekilde hedeflenen fon tutarını aşan kısmın yatırımcılara aktarımı yapılır.

Paya Dayalı Kitle Fonlama Uygulamasının Enerji Sektöründe Uygulanabilirliği

Getirilen tebliğ ile belirli bir proje veya girişim şirketi için ihtiyaç duyulan fonun kitlesel yatırım yolu ile toplanması esasen alternatif bir finansman modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Tebliğ uyarınca girişim şirketlerinin teknoloji ve/veya üretim faaliyeti ile uğraşması şart koşulduğundan, başta temiz enerji yatırımlarına yönelik ihtiyaç duyulan finansmandan enerji sektöründe fon ihtiyacı duyan başka projeler için alternatif bir yatırım sağlamanın yolu da açılmış olmaktadır.

Yukarıda verilen bilgiler genel nitelikte bilgilendirici amaçlı olup daha ayrıntılı bilgi için lütfen hande.aksu@ege-law.com veya info@ege-law.com

1 MAYIS’TAN İTİBAREN, BANKALARIN DİJİTAL ORTAMDA MÜŞTERİ KABUL EDEBİLMELERİ VE ELEKTRONİK ORTAMDA MÜŞTERİ İLE SÖZLEŞME YAPABİLMELERİ MÜMKÜN OLACAK

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından 1 Nisan 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bankalarca Kullanılacak Uzaktan Kimlik Tespiti Yöntemlerine ve Elektronik Ortamda Sözleşme İlişkisinin Kurulmasına İlişkin Yönetmelik (“Yönetmelik”) uyarınca, bankalar artık dijital ortamda müşteri kabul edebilecek ve elektronik ortamda müşteri ile sözleşme yapabilecektir.

1 Mayıs 2021 tarihinde yürürlüğe girecek olan Yönetmelik bankalara, uzaktan kimlik tespiti yöntemi sayesinde müşterilerin kimliğini tespit etme ve görüntülü görüşme süreci ardından müşteriler ile elektronik ortamda sözleşme kurulması imkanı tanımaktadır. Uzaktan kimlik tespiti, müşteri temsilcisi ile müşterinin, fiziksel olarak aynı ortamda bulunmasına gerek olmadan, çevrimiçi olarak görüntülü görüşmesi ve birbiriyle iletişim kurması olarak tanımlanmıştır.

Kimlik tespiti amacıyla gerçekleştirilecek çevrimiçi görüşme ancak bu konuda eğitim almış müşteri temsilcileri tarafından gerçekleştirilebilecektir. Uzaktan kimlik tespiti işlemi, kritik bir işlem olarak değerlendirilmekte ve kimlik tespit ve doğrulama sürecinin sağlıklı tamamlanabilmesi için, işlemin bilgi teknolojileri veya müşteri temsilcisi tarafından tek başına başlatılması, onaylanması ve tamamlanmasına imkân vermeyecek şekilde tasarlanması ve işletilmesi gerekliliği belirtmektedir. Buna göre sürecin müşteri tarafından başlatılacak, bilgi teknolojileri tarafından uygulanan kontroller ile devam ettirilecek ve müşteri temsilcisi tarafından yapılacak onaylama ve ek kontroller ile tamamlanacaktır. Müşteri temsilcisi tarafından yapılan kontrollerde işlemin riskli bulunması halinde ikinci bir müşteri temsilcisinin onayına gönderilecek veya sonlandırılacaktır.

Uzaktan kimlik tespiti için kullanılan çözümlerin kişiyi yanlış tespit riskini en aza indirecek şekilde kullanılmasını sağlamak bankanın sorumluluğundadır. Banka uzaktan kimlik tespiti ile kimlik tespiti yaptığı kişileri farklı bir risk profilinde izleyecektir. Müşteriler tarafından yapılan işlemin türüne ve tutarına göre gerekirse ilave güvenlik ve kontrol yöntemleri de uygulanacaktır. Kişilere ya da üçüncü bir tarafa yükümlülük doğuran işlemlerde ihtilaf doğması halinde ispat yükümlülüğü bankaya yüklenmiştir.

Kimlik tespit ve onay aşamasını geçen müşteri ile dijital ortamda, yazılı şeklin yerine geçebilen bir sözleşme kurulabilmesi için Yönetmelikte yer alan şartların yerine getirilmesi gerekir. Buna göre;
– Söz konusu sözleşmenin bütün şartlarının, müşterinin okuyabileceği şekilde internet bankacılığı ya da mobil bankacılık dağıtım kanalları üzerinden müşteriye iletilmesi,
– müşteriye iletilen sözleşme ve bu sözleşme ile birlikte müşterinin sözleşmeyi kuran irade beyanının, Bankaların Bilgi Sistemleri ve Elektronik Bankacılık Hizmetleri Hakkında Yönetmeliği’nde belirtilen şekilde müşteriye özgü şifreleme gizli anahtarı ile imzalanarak bankaya iletilmesi, ve
– iletilen sözleşmede müşteriye sözleşme içeriği olarak hangi bilgiler gösterilmiş ise müşteri tarafından yalnızca o bilgilerin imzalanmasının sağlanması şarttır.

Konu hakkında daha detaylı için; hande.aksu@ege-law.com ya da info@ege-law.com ile irtibata geçebilirsiniz.

YENİLENEBİLİR ENERJİDE BİR ADIM DAHA: “YEŞİL HİDROJEN”

“Hydrogen is an odorless colorless gas which, given enough time, turns into people”

― Edward R. Harrison

1.GİRİŞ

Hidrojenin evrenin temel yapı taşı olduğuna dair gerçeklik, Britanyalı kozmolog ve gökbilimci Edward Harrison’ın bu sözlerinden daha iyi anlatılamazdı belki de. Fiziksel yapısına bakıldığında hidrojen renksiz, kokusuz, metalik olmayan, tatsız ve oldukça yanıcı bir gazdır. Periyodik tablodaki en hafif elementtir.

Bu yazımızda hidrojeni bir enerji kaynağı olarak ele alacağız. Özellikle, yenilenebilir enerjiden elde edilen yeşil hidrojen (green hydrogen) konusuna ağırlıklı olarak değineceğimiz yazımızda amacımız (i) yeşil hidrojenin nasıl elde edildiği; (ii) nerelerde kullanılabileceği; (iii) karbon salımı ve küresel iklim değişikliği konularındaki etkisi; (iv) karşılaşılan mevcut zorluklar; (v) global seviyede atılan adımlar ve (vi) ülkemizdeki yeşil hidrojen hakkındaki gelişmeler ile ilgili özet bir bilgi sunmaktır.

2.HİDROJEN ENERJİSİ NEDİR VE NASIL ELDE EDİLİR?

Hidrojen enerjisi ise doğada bileşikler halinde bulunan hidrojen gazının işlenmesi ve dönüştürülmesi ile oluşan enerji kaynağıdır. Hidrojen enerjisi her ne kadar doğal enerji (ya da birincil enerji) kaynağı olmasa da sürdürülebilir ve alternatif enerji kaynakları arasındadır. Bir başka deyişle, yeryüzünde doğal hidrojen birikimleri olmadığı için, hidrojen belirli kimyasal süreçlerden geçerek bileşenlerine ayrılarak elde edilir. Hidrojen enerjisi su, fosil yakıtlar ve biyokütle gibi çeşitli hammaddelerden üretilen yapay bir enerji kaynağı, sentetik bir yakıttır.

Hidrojen gazının bu hammaddelerden enerjiye dönüştürülebilmesi için buhar reformasyonu, atık gazların saflaştırılması, elektroliz, radyoliz, piroliz veya termokimyasal süreçler gibi farklı hidrojen üretim teknikleri vardır. Günümüzde hidrojen enerjisi en fazla doğal gaz, buhar metan reformasyonu (Steam Methan Reforming-SRM) ve kömür gazlaştırma yolları ile elde edilmektedir.
Hidrojenin elde edilme malzemesine ve bileşenlerinden ayrıştırılma sürecine göre atmosfere salınan karbondioksit oranı da değişiklik göstermekte olup, buradan çıkışla hidrojen farklı renklerle göre sınıflandırılmış türlere ayrılır. Yazımızda sürdürülebilir hidrojen türü olarak değerlendirilen yeşil hidrojen türüne odaklanılacaktır.

-Gri hidrojen: Fosil hidrokarbon kaynaklardan elde edilen hidrojen türüdür. Örnek olarak doğal gazdan veya kömürden buhar reformasyonu yolu ile elde edilen hidrojen gösterilebilir. Elbette renginden de belli olacağı üzere karbondioksit salımını konusunda çevreye duyarlı bir tür olmayıp, sıfır emisyon hedefine aykırıdır.
-Mavi hidrojen: Doğal gaz ve kömürün üretimi sırasında açığa çıkan karbonun yakalanması yöntemi ile elde edilen hidrojen türüdür. Karbondioksitin atmosfere salınmasının önüne geçtiği için nispeten çevre dostu bir tür olarak değerlendirilmektedir.
-Turkuaz hidrojen: Henüz pilot (deneme) aşamasında olan bu tür metanın termal parçalanması (metan pirolizi) sonucu elde edilir.
-Yeşil hidrojen: Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen hidrojendir. Tamamen sürdürülebilir bir enerji dönüşümü için en uygun olan hidrojen türü olarak değerlendirilmektedir. Yeşil hidrojen, suyun elektrolizi yöntemiyle elde edilir ve elektroliz için gereken elektrik yenilebilir enerji kaynaklarından sağlanır. Dolayısıyla sıfır karbon salımı sayesinde oldukça temiz bir yakıttır.

3.YEŞİL HİDROJEN NEDİR VE NASIL ELDE EDİLİR? TERCİH EDİLMELİ MİDİR?

Yukarıda kısaca değinmiş olsak da bu başlık altında yeşil hidrojenin elde edilme yöntem ve kaynaklarını daha detaylı belirtmek isteriz. Hidrojenden enerji üretimi esasen yeni bir konu olmayıp, fosil yakıtların çevreye verdiği zarar karşısında alternatif bir yöntem olarak epeydir gözetilmektedir. Ancak üretimde çoğunluk payına sahip gri hidrojenin sağlayamadığı düşük karbonlu çözüm, yeşil hidrojen tarafından sağlanabilir olunca, yeni ilgi dalgası bu yönde şekillenmeye başlamıştır.
Hidrojenin en fazla doğal gazdan elde edildiğini belirtmiştik. Öte yandan hidrojen üretim türü olarak henüz oldukça az yüzdeye sahip olsa da, suyun elektrolizi önemli bir yöntemdir. Suyun elektroliz sürecinden geçirilmesi sonucunda açığa hidrojen ve oksijen çıkar. Elektroliz süreci için gereken elektriğin rüzgar tribünü ya da güneş paneli gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilmesi halinde ise ortaya çevreyi kirletmeyen bir hidrojen çeşidi olarak yeşil hidrojen çıkar. Yeşil hidrojenin tercih edilmesi için pek çok neden bulunmaktadır. Bunlar arasında:

-çevreye verdiği zararın en düşük seviyede olması;
-yenilenebilir enerjideki maliyetlerin giderek azalması;
-kaynak olarak hidrojenin doğada bol miktarda bulunması ve tükenme ihtimalinin olmaması;
-uzun süre depolanabilmesi ve fosil yakıtlardan neredeyse üç kat daha fazla enerji kapasitesine ve en yüksek enerji verimine sahip olması;
-su ve elektrik olan her yerde üretilebilmesi;
-birincil enerji kaynaklarını koruması; ve
-gaz, sıvı veya metal hibrit şeklinde depolanabilmesi gibi faktörler sayılabilir.

Bununla birlikte elbette bazı olumsuzlukları da mevcuttur. Şöyle ki;

-hidrojen oldukça uçucu ve yanıcı bir gazdır;
-yoğunluğu az olduğu için taşımak zordur. Yaklaşık -253˚C’de sıvılaştırılarak ya da atmosfer basıncının yaklaşık 700 katı fazla bir basınç ile sıkıştırılmış gaz haline getirilerek taşınabilir;
-elektroliz sırasında enerji kaybı olur. Hidrojen elde etmek için kullanılan enerjinin yaklaşık %30-35’lik kısmı kaybolur;
-elektroliz maliyetleri göz önüne alındığında özellikle yeşil hidrojen üretimi oldukça pahalıdır. Saf hidrojen üretim maliyeti doğal gaz ya da petrol üretim maliyetine göre yaklaşık dört kat, doğal gaz üretimine göre de üç kat daha fazladır;
-yeşil hidrojenin hem üretimi hem de taşınması için gerekli teknolojik altyapının oturtulması gerekmektedir; ve
-hidrojen enerjisinin üretildiği yakıt hücreleri ve hidrojenin depolandığı tankların hacmi geniş yer kaplamaktadır.

Hidrojenin niş bir uygulama olmaktan çıkıp yaygın kullanıma geçebilmesinin önündeki en büyük engel üretim teknolojisi ve üretim maliyetleridir. Bunun için en başta elektroliz maliyetini düşürmek kritik öneme sahiptir ve maliyetlerin düşmesi de artan taleple doğru orantılıdır.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency) değerlendirmesine göre 2040 yılına kadar elektroliz maliyetlerinin yarı yarıya düşebileceği öngörülmektedir. Düşen yenilenebilir enerji maliyetleri ile birlikte kullanımın da yaygınlaşması halinde, 2050 yılına kadar yeşil hidrojen için öngörülen rakam kg başına 1 Amerikan Doları’nın (1$/kg) altına bile düşebileceği yönündedir. Yeşil hidrojenin fiyatı hali hazırda kg başına yaklaşık 4-7 Amerikan Doları civarında değişmektedir.

Ülkelerin sıfır karbon emisyonu hedeflerine tam anlamıyla uyması halinde yeşil hidrojen kaynaklı enerji giderek daha önem kazanacak ve yaygınlaşacaktır. Önündeki maliyet engelini de yatırım indirimi ve hidrojen üretimi teknolojileri için yapılabilecek teşvikler gibi yardımlar ile aşabileceği düşünülmektedir.

4.HİDROJEN ENERJİSİ NERELERDE KULLANILIR?

Hidrojen mevcut halde birçok alanda kullanılmaktadır. Bunlar arasında teknoloji, taşımacılık, sanayi ve petrokimya sektörleri en başta gelmektedir. Kimya ve petrokimya sektörleri (rafineriler dahil), günümüzde hidrojen kullanımında en büyük paya sahiptir. Hidrojen, organik kimya ürünlerinin üretildiği sektörün yanı sıra daha çok gübre üretiminde kullanılan amonyağın yapı taşını oluşturmaktadır.

Özellikle, demir-çelik, havacılık ve çimento üretimi gibi dekarbonizasyonun en çok gerekli olduğu sektörlerde, karbon emisyonunu azaltmada önemli bir unsur olarak yeşil hidrojenin bu alanlarda kullanılmasının yaygınlaşacağı beklenmekte olup bu yönde çalışmalar yapılmaktadır. Yeşil hidrojen ve onun metan, metanol ve amonyak gibi sentetik türevleri, özellikle taşımacılık için önemli bir çözüm sağlamaktadır. Önemli bir yakıt alternatifi olarak otomotiv sektörünün güven beslediği hidrojen, maliyetlerin yanı sıra hala birtakım pratik engelleri aşmak durumundadır. Örneğin, “elektrikli araçlar şarj edilebilmeleri için önemli bir altyapıya ihtiyaç duyarken, depolama çözümleri yük taşımacılığı için hala tam olarak ticarileşmemiştir. İhtiyaç duyulan batarya depolama teknolojilerinin gerek maliyetleri gerekse büyüklükleri, kullanımı önünde engeller oluşturmaktadır.”

5.YATIRIM AÇISINDAN YEŞİL HİDROJEN PAZARINA VE GELECEK DURUMA GENEL BİR BAKIŞ

Global dekarbonizasyon politikası ışığında Hidrojen Konseyi (Hydrogen Council) ve McKinsey’nin ortak olarak yayınladıkları Şubat 2021 tarihli hidrojen raporu’na göre hidrojen konusundaki girişimler giderek hız kazanmaktadır. Rapora göre, 2030 yılına kadar toplamda yaklaşık 300 Milyar Amerikan Doları tutarında 228 adet büyük ölçekli proje planlanmış olup, bunların 80 Milyar Amerikan Dolarına denk gelen kısmı ya başlangıç aşamasında ya nihai yatırım kararı verilmiş halde ya da inşası başlamış durumdadır. Sadece bu bilgi ışığında bile, 10 yıllık projeksiyon kapsamında öngörülen yatırım toplam tutarının yaklaşık %26’lık kısmının çoktan hayata geçmiş olduğu göz önüne alınırsa, hidrojen alanında yapılacak yatırımların 300 Milyar Amerikan Dolarını geçmesi epey mümkün gözükmektedir.

Nitekim Konsey üyesi şirketler, 2025 yılına kadar toplam yatırımlarının altı kat ve 2030 yılına gelindiğinde ise 16 kat daha artmış olacağını öngörmektedirler.
Hidrojen Konseyi, şirketlerin, yatırımcıların ve hükümetlerin yeşil hidrojene global seviyede artan ilgisini ülkelerin dekarbonizasyon politikalarını hızla hayata geçirme ve iklim değişikliği ile mücadele etme amaçlarına bağlamaktadır.

Büyük ölçekli projelerin yaklaşık %85’lik kısmının ağırlıklı olarak Avrupa ve Asya’dan çıktığını belirten rapora göre, hidrojen kullanımının yaygınlaşmasına ve girişimlere öncülük eden ülkeler arasında en önde Amerika, Japonya, Fransa, Almanya ve Avustralya görülmektedir.

6.TÜRKİYE’DE HİDROJEN GİRİŞİMCİLİĞİ NE DURUMDADIR?

Petrol rezervlerindeki azalma ve konvansiyonel yakıtların çevreye verdikleri zararlar göz önüne alındığında daha çevreci olan hidrojenin enerjisinin Türkiye ekonomisine katabileceği katkı tartışmasızdır. Özellikle kaynak açısından Karadeniz’in mevcut potansiyeli düşünüldüğünde Türkiye’nin dünyanın önde gelen hidrojen ihracatçılarından biri olma potansiyeli de yüksektir. Nitekim Karadeniz Bölgesi’ndeki bazı şehirlerde hidrojen elde edilmesine yönelik bazı tesislerin planlanmasının yapıldığı bilinmektedir. Türkiye’nin hidrojen stratejisinin başarısı, büyük oranda yenilikçilik ve girişimcilik ekosisteminin gelişmesine bağlı olacaktır.

Hidrojenin karbonsuzlaştırmadaki önemli rolü, bu alanda girişimcilik için benzersiz fırsatlar yaratacaktır. Özellikle gerekli teknolojik altyapı konusunda finansmanı sağlanabilmesi halinde, hidrojene dayalı bir ekonomiye doğru ilerlemek oldukça mümkün gözükmektedir. Başta Japonya, Amerika ve AB’nin ciddi yatırımlar ayırdığı hidrojen enerjisinin gücü ve potansiyeli kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Türkiye hidrojen enerjisi ile ilgili ar-ge, ticarileşme ve büyük ölçekli uygulamalar üzerinde çalışmalarına devam etmektedir.

7.SONUÇ

Bol kaynağa sahip, uzun süreli enerji depolayabilen ve enerji kapasitesi oldukça güçlü olan hidrojenin, enerji türü olarak yaygın yöntem olması, hele ki yeşil hidrojenin neredeyse sıfır karbon salımı sayesinde Paris İklim Anlaşması ile ile Avrupa’da sera gazı emisyonlarının düşürülmesine yönelik önlemlerin alınması, fosil yakıtların enerji üretimindeki yerinin azaltılmasına getireceği katkı da düşünüldüğünde, ülkelerin ve şirketlerin öncelikli enerji politikası haline gelmektedir. Global seviyede, özellikle yüksek üretim maliyetlerine ve hidrojen dönüşüm altyapı sorunlarına yoğunlaşması önemlidir. Yeşil hidrojenin yaygınlaşmasının önünde yatan bu temel engeller aşıldığında, bu alanda hem kamu hem de özel yatırım ve teşviklerin hızının hepten artacağı şüphesizdir. Giderek artan ilgi, bu sorunların yakın – orta vadede çözümlenebileceğini yönünde umut vaat etmektedir. Günümüzde, hidrojen üretiminin yaklaşık %95’inin fosil kaynaklardan sağlandığı göz önüne alınıldığında, hidrojen üretiminden kaynaklanan karbon emisyonunu azaltmak ve bu sebeple yeşil hidrojen üretimine geçmek kaçınılmazdır.

UYARI VE SORUMSUZLUK KAYDI:

Bu yazı, yalnızca genel bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır. Hukuki tavsiye veya profesyonel hukuki hizmet yerine geçmez veya bu amaçla kullanılamaz. Her bir somut işlem için hukuki hizmet almanız tavsiye edilir. Mevzuatın, uygulamanın ve bilginin hızla değişimi nedeniyle yazı içinde verilen bilgilerin güncelliği konusunda herhangi bir taahhüt verilmez.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için;

hande.aksu@ege-law.com ya da ozlem.ege@ege-law.com ile irtibata geçebilirsiniz.

AB ile Veri Alışverişinde Bulunan Türk Şirketlerin Dikkat Etmesi Gereken Yeni Sözleşmesel Hükümler Yolda

Avrupa Birliği Komisyonu güvenli veri transferini kolaylaştırmak adına bir daha adım atarak AB dışı ülkelere gerçekleştirilen veri aktarımında koruma amaçlı başvurulan Standart Sözleşmesel Hükümler (“SSH”) (Standard Contractual Clauses) hakkında yeni bir taslak çalışması sundu. Yeni taslak, mevcut düzenlemenin ötesine geçerek daha detaylı ve uzun hükümler ve yükümlülükler öngörmekte, ayrıca veri aktaran ve veri alıcısı arasındaki ilişkiyi çok boyutlu düzenleyerek, veri aktarımının daha güvenli bir zeminde gerçekleşmesini hedeflemektedir. Yeni taslağın kabul görmesiyle birlikte AB dışındaki ülkelere gerçekleşecek kişisel veri aktarımlarında, veri alışverişine taraf olan tüm işletmelerin önceden ilgili hükümlere aşina olmasında fayda olacaktır.

Söz konusu taslak çalışma, Avrupa ülkeleri ile veri transferinde bulunan Türk şirketler için ehemmiyet arz ederken aynı zamanda yurt dışına veri aktarımlarında Türkiye’den yeterli korumanın bulunmadığı ülkelere yapılacak olan kişisel veri transferlerinde kullanılan ve Kişisel Verileri Koruma Kurulu (“KVKK”) tarafından önerilen taahhütnamelerde de güncelleme yapılmasını gerektirebilir. Nitekim halihazırda kullanılan taahhütname metinleri mevcut SSH hükümleri dikkate alınarak neredeyse onun tercümesi olarak hazırlanmıştır.

Yeni SSH taslağında yer alan bazı önemli değişiklikler kısaca şu şekildedir:

Sözleşme Tarafları: Mevcut SSH’daki taraflar ve gözetilen iş ilişkileri daha kısıtlıyken yeni taslakta veri aktarımındaki taraflar genişletilerek SSH’ye taraf olabilecekler arttırılmıştır. Dört farklı seçenek sunulan yeni taslağa göre, SSH (i) veri sorumlusu ile veri sorumlusu, (ii) veri sorumlusu ile veri işleyen, (iii) veri işleyen ile veri işleyen ve (iv) veri işleyen ile veri sorumlusu arasında gerçekleşen kişisel veri transferlerinde uygulama bulacaktır. Ayrıca içerilen ek katılım maddeleri ile tarafların daha da genişletilmesine imkan tanınmıştır. Bu sayede örneğin, onward veri aktarımlarında kişisel veri sahibi, veri sorumlusu ve veri işleyen haricinde veri işleyenler adına veri işleyen alt yükleniciler de SSH’lere taraf olabilecek. Diğer bir deyişle ek katılım imkanı sayesinde mevcut taraflara ilaveten başka veri aktarıcıları ve veri alıcıları da aynı sözleşmeye taraf olabilecektir. Böylelikle, kişisel verilerin aktarımına dair koruma alanı daha da genişletilerek güvenli bir ortam sağlanması hedeflenmektedir.

Veri Aktarıcısı ve Alıcısı’nın Yükümlülükleri: Yeni taslak SSH, Avrupa Adalet Divanı’nın 16 Temmuz 2020 tarihli Schrems II kararında Avrupa Birliği’nden ABD’ye yapılacak veri aktarımlarına ilişkin “Gizlilik Kalkanı” Anlaşması’nın iptal edilmesi üzerine gündeme gelmiştir. Buradaki amaç Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü (“GDPR”) uyarınca üçüncü taraf ülkelere yapılacak veri aktarımı söz konusu ülkenin ilgili iç hukuk düzenlemelerinde yeterli veri güvenliğinin sağlandığının Komisyon tarafından onaylanması ve yeterli veri güvenliğinin söz konusu olmaması halinde ise SSH’lerin uygulanarak gerekli koruma ve tedbirin sağlanmasıdır.
Komisyon da bu karara atfen, yeni SSH kapsamında veri alıcısı rolündeki kurumlara bazı yeni yükümlülükler getirmektedir. Avrupa Ekonomik Alanı (“AEA”) dışındaki ülkelerde yer alan veri alıcıları Avrupa’dan gerçekleşecek kişisel veri transferlerinde, yeterli veri koruma güvenlik ve tedbirini sağlayabileceğinin garantisini verebiliyor olmalı, kendi iç hukuklarında SSH’ler ile çelişen bir düzenleme olmadığını kontrol etmelidir. Gerek veri aktarıcısı gerekse de veri alıcısı bu yönde tam kapsamlı bir araştırma yapmakla mükelleftir. AEA dışı, üçüncü ülkelerde yer alan veri alıcıları, AB vatandaşlarına ait kişisel verilerin AEA dışındaki idari kurumlar tarafından talep edilmesi halinde, bu talebin hukuka uygunluğunu denetlemek ve bu talebin reddi için mümkün olan hukuki yolların hepsini tükettiğinden emin olmak zorundadır.

Kişisel Veri Sahibinin Bilgilendirilmesi: Veri aktarımına konu olan kişisel veri sahibinin talebi halinde ilgili SSH’lerin bir kopyası kendisine sunulacak ve özellikle veri aktarım amacının değişmesi ya da verinin ifşa edileceği üçüncü kişinin değişmesi durumlarında mutlaka bilgilendirilecektir. Burada rıza alınmasına rağmen bilgilendirme yükümlülüğünün son bulmayacağını görmekteyiz.

Veri Alıcısı Sıfatıyla Veri İşleyenin Sorumluluğu: Gerek asıl veri işleyen gerek alt veri işleyen için GDPR’nin 28. Maddesi ile uyumlu pek çok teknik ve organizasyonel tedbir alma yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca alt veri işleyen, veri aktarıcısı veya veri sorumlusunun talebi halinde alt veri işleyen sözleşmesini sunmakla yükümlüdür. Mevcut düzenleme ve GDPR uyarınca böyle bir yükümlülük mevcut değilken, alt veri işleyenin de sorumluluk sınırının genişletildiği ve esas olarak asıl veri işleyenin sorumluluğu ile yetinilmediği gözlemlenmektedir.

Yeni SHH taslağının Türk şirketleri nasıl etkileyebileceğine bakacak olursak;

Avrupa’dan, AEA dışında yer alan ülkelere gerçekleşecek veri aktarımlarında başvurulan SSH’ler, veri alıcısı ve veri işleyen sıfatıyla Türkiye’de mukim şirketleri de etkileyecek olup, yeni taslak kabul edildiğinde, veri alıcısına getirilen yükümlülükler de dahil olmak üzere önceden ilgili hükümler hakkında aşinalık şüphesiz önemlidir. Öte yandan yeterli korumanın olmadığı ülkelere Türkiye’den gerçekleşen veri aktarımlarında başvurulan KVKK taahhütnamelerinin büyük ölçüde SSH hükümlerinden uyarlandığını gözetecek olursak, bu doğrultuda bir güncelleme gerekeceğini belirtmekte fayda olacaktır.

Yeni taslak SSH’lerin getireceği değişiklikler ve yükümlülükler hakkında daha detaylı bilgi almak için lütfen hande.aksu@ege-law.com veya info@ege-law.com ile iletişime geçiniz.

Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynak Belgelerinin Durumu

Günümüzde yaşanan enerji dönüşümü, büyük enerji tüketicilerinin enerji dönüşümünde yer almak için yeni iş modellerini araştırmasına ve bunları kendi ihtiyaçları için kullanmalarına yol açmıştır.  Enerji dönüşümünün hızlandırılmasında önemli yerleri olan kurumsal tüketiciler, kendilerinden beklenen karbon salımının azaltılması hedeflerini gerçekleştirmek için gönüllü olarak yenilenebilir enerji tedarikine yönelmişlerdir[1].  Enerji sektör oyuncuları bu ihtiyaçlara karşılık dünyada birçok ülkede kabul gören iş modelleri geliştirerek yenilenebilir enerji projelerini farklı yöntemlerle teşvik etmişlerdir.

Uluslararası enerji piyasalarında kurumsal tüketicilerin yenilenebilir enerji tedarik etmek için tercih ettikleri temel iş modelleri olarak (i) yerinde üretim veya öz tüketim (self generation or self consumption), (ii) ayrıştırılmış (çıplak) kaynak belgesi (unbundled energy attrribute certificate)[2]) devri, (iii) yeşil enerji tedariki/teklifleri (green energy offers[3]), ve (iv) yenilenebilir enerji tedarik anlaşmaları (renewable power purchase agreements (PPA)) yapıları karşımıza çıkmaktadır[4].

Bu tedarik yöntemlerinin tümünün henüz gelişmediği elektrik piyasalarında kurumsal tüketicilerin yenilenebilir enerji tedariki için en çok tercih ettikleri yöntemlerden biri kaynak belgesi tedariki olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu yazımızda yenilenebilir enerji kaynak belgelerini Türk enerji piyasası bağlamında değerlendireceğiz.

Türk Hukuku Bağlamında Enerji Kaynağının Belgelendirilmesi ve Takibi:

Kurumların enerji dönüşümünü gerçekleştirirken kullandıkları yöntemlerden biri yenilenebilir enerji kaynak belgelerinin elektrik ile veya elektrikten ayrıştırılmış şekilde – elektrik satın almadan- bir yenilenebilir enerji üreticisinden veya bu kaynak belgelerinin ticaretini yapan aracı şirketlerden satın alınmasıdır.

Şirketler bu ürünleri elektrik tüketimlerine denk gelecek şekilde satın alarak yenilenebilir enerji tüketim hedeflerini yerine getirmektedirler.

Üretilen enerjinin kaynağının takibi için kullanılan bu belgeler elektriğin üretildiği spesifik
santral ile ilgili santralin bulunduğu yer, elektriğin hangi kaynaktan üretildiği (teknoloji) ve santralin yaşı veya teşvik alıp almadığı gibi santral özellikleri ile ilgili bilgiler içerir.

Türk elektrik mevzuatında, Elektrik Piyasasında Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti Belgesi Yönetmeliği yürürlüğe girene kadar yenilenebilir enerji kaynak belgeleri ile ilgili düzenlemeleri anlamak için Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelik incelenmelidir. İlgili Yönetmeliğin 24 Maddesi Yenilenebilir Enerji Kaynak (YEK) belgesinin yenilenebilir enerji kaynağından lisansı kapsamında[5] elektrik üreten üreticilerin (i) santralden üretilen elektriğin kaynak türünün belirlenmesi ve takibi için ve (ii) YEKDEM kapsamındaki uygulamalardan yararlanılması için düzenleneceği belirtilmiştir.  YEK belgelerinin çıplak (elektrik alımı olmadan) devri ile ilgili elektrik mevzuatında herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.  Ancak YEKDEM uygulamalarından yararlanmak için YEK belgesinin düzenleneceğinin belirtilmiş olmasının YEKDEM’den yararlanan bir santralin çıplak YEK belgesini devredemeyeceği şeklinde yorumlanabilir.  Kaldı ki uluslararası piyasalarda kabul gören sertifikaların varlığı YEK belgelerinin devrinin uygulamada yabancı veya yabancı ortaklı kurumlar tarafından tercih edilmemesine neden olacaktır.  Ayrıca mevzuatta yer alan bu düzenlemelere rağmen YEK Belgesi uygulamada düzenlenmemektedir.  Dolayısıyla YEK Belgesinin dolaşımı uygulamada da yer bulmamaktadır.

2016 yılından beri Türk yenilenebilir enerji santrallerinin I-REC sistemi üzerinden sertifikalandırılması ve bu sertifikaların çıplak devri mümkündü.


YEK G Yönetmeliği

Uluslararası piyasalardaki gelişmelere paralel olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (“EPDK”) tarafından konu ile ilgili düzenlenen Elektrik Piyasasında Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti Belgesi Yönetmeliği (“Yönetmelik” veya “YEK – G Yönetmeliği”) 14 Kasım 2020 tarihli ve 31304 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.  İlgili Yönetmelik 1 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe girecektir.

EPDK tarafından yapılan açıklamaya göre Yönetmelik ile getirilen YEK – G sistemi Avrupa Birliği’nde kullanılan sisteme uyumun kolaylaştırılması amacıyla guarantee of origin (“GO”) yapısı göz önüne alınarak oluşturulmuştur[6].

Yönetmelik ile getirilen YEK G sistemi şu şekilde özetlenebilir:

  • Her 1 MWh belgelendirilebilir üretim miktarı için 1 (bir) adet yenilenebilir enerji kaynak garanti belgesi (“YEK – G belgesi”) ihraç edilebilecektir.
  • Mevcut durumda sadece lisanslı üretim tesisleri için YEK – G belgelendirmesi öngörülmüş olsa da EPDK lisanssız üretim tesislerinin de bu sisteme girebilmelerini sağlayacak yapı üzerinde çalıştığını bildirmiştir[7].
  • Sistem gönüllü bir piyasa olarak kurgulanmış olup sadece görevli tedarik şirketlerinin yeşil tarife üzerinden elektrik tedarik eden tüketiciler için tüketilen elektriğin kaynağının ancak YEK – G piyasasından temin edilen YEK – G belgesi itfası ile yapılabileceğini açıkça belirtmiştir.
  • İlgili yenilenebilir enerji üretim tesisi her bir takvim yılı için YEK – G sistemine kullanıcı olarak kaydedilebilecektir.
  • EPDK mükerrer sayımı engellemek için bir takvim yılında YEK – G Sistemi dışında enerjinin niteliğine dair bilgi vermeyi amaçlayan bir sertifika piyasasına kayıt yaptıran üretim tesisinin YEK – G sistemine kaydının yapılmayacağını düzenlemektedir. Her ne kadar sistemin ayrıntılarını düzenleyen Usul ve Esaslar henüz yayınlanmamış olsa da mükerrer sayım takibinin beyana esas yapılacağı ve ihlali halinde mevzuatta öngörülen cezaların uygulanacağı kanısındayız.
  • Birden çok kaynaklı elektrik üretim lisansı sahipleri, tesiste kullanılan enerji kaynaklarının ancak tamamının yenilenebilir olması halinde, YEK-G sistemine ve organize YEK-G piyasasına katılabileceklerdir.
  • Yönetmelik uyarınca EPDK düzenleyici ve denetleyici kuruluş olarak görev alacak, Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (“EPİAŞ”) ise Yönetmelikte yer alan temel piyasa

    fonksiyonlarını yerine getirecek ve YEK – G sistemini oluşturarak organize YEK – G piyasasının işletimini üstlenecektir.

  • Yönetmelikte ihraç, transfer, itfa, ilga, ifşa ve iptal terimlerine verilen anlamlar sistemin nasıl işleyeceği konusunda bilgi sağlamaktadır. Buna göre lisanslı üretim tesisi sahibi olan ve veri tabanında yer alan tüzel kişilik talebi ile EPİAŞ tarafından elektronik olarak YEK – G belgesinin ihracı sağlanacaktır.  Tedarikçiler tarafından, tüketicilere tedarik edilen elektrik enerjisinin belirli bir miktar veya oranının, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiği ve YEK-G belgesi vasıtasıyla belgelendirildiği, fatura ve/veya beraberinde başka bir bildirim aracı ile tüketicilere ifşa  Belgelerin ticarete konu edilmesiyle sistem kullanıcıları arasında YEK – G belgelerinin transferi gerçekleşecektir.  Bir YEK – G belgesi, tedarikçi tarafından belirli bir yenilenebilir enerji tüketimi ile ilişkilendirilerek itfa edilir.  İhraç edilen belgelerin ömrü on iki aydır.  Bu on iki ay sonunda ilgili belgeler iptal edilir.
  • Sertifikalar enerjiyle birlikte veya bağımsız olarak ikili anlaşmayla sektör oyuncuları arasında alınıp satılabilecek.

[1] Örneğin RE100 veya Renewable Energy Demand Enhancement (REDE)

[2] Avrupa’da GO olarak kabul gören terim için Amerika’da “unbundled energy attribute certificates” (EACs) terimi kullanılmaktadır.

[3] Bazı ülkelerde utility green procurement olarak kullanılmaktadır.

[4] Corporate Sourcing Of Renewables: Markets And Industry Trends, IRENA 2018 ve EU WWF Report Global Corporate Renewable Power Procurement Models Lesson From İndia

[5] Lisans vurgusunun burada özellikle belirtilmesinin nedeni YEK belgesinin üretici lisansı sahiplerine ve ancak kaynak türünün kanıtı belirlenmesi ve takibi için kullanılacağının belirtmektedir.

[6] https://www.shura.org.tr/wp-content/uploads/2020/08/Sunum-Dr-Hakki-Ozata.pdf

[7] https://www.bilkenteprc.com/post/renewable-energy-certificates-in-a-nutshell-turkish-certificate-scheme-part-2-onur-uyanusta