TÜRK HUKUKUNDA İFLAS HALİNDE OTOMATİK SONA ERME

TÜRK HUKUKUNDA İFLAS HALİNDE OTOMATİK SONA ERME

Elektrik enerjisi ticaretinin Türkiye’de yaygınlaşması ile sektörde faaliyet göstermekte olan şirketler başta olmak üzere enerji ticaret işlemleri tarafları Kıta Avrupa’sında yaygın olarak kullanılan sözleşmelerle birlikte risk yönetim sistemlerini de uygulamaya başlamışlardır[1].

Bu sözleşmeler, sözleşme taraflarından biri hakkında iflas işlemlerinin başlatılması halinde, ilgili sözleşmenin bir fesih bildirimine gerek olmadan otomatik olarak sona ereceğini düzenleyen hükümler içermektedirler[2].

Bu tür hükümlerin Türk hukuku anlamında bağlayıcılığı ise irdelenmemiştir. Bu çalışma, ilgili mevzuat uyarınca bu hükümlerin geçerli olup olmadığı konusunu irdeleyecektir.

Sözleşme Serbestisi

Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) Madde 26 uyarınca bir sözleşmenin tarafları sözleşme içeriğini kanunda belirlenen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.

Bu düzenleme göz önüne alındığında tarafların özgür iradelerine göre mutabık kaldıkları ve kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olmayan sözleşme hükümleri geçerli olacaktır. Bu bağlamda genel olarak taraflardan biri hakkında iflas işlemlerinin başlatılması halinde, ilgili sözleşmenin bir fesih bildirimine gerek olmadan otomatik olarak sona ereceğini düzenleyen hükümler geçerli olmalıdır.

Ancak iflas halinde iflas eden tarafın iflas masasına tabi olan tüm malvarlığı üzerinde tasarruf yetkisi ortadan kalkar. Bu nedenle iflas halinde bir sözleşmenin fesih bildirimine gerek olmadan otomatik olarak feshedilmesinin emredici hükümlere aykırı olup olmaması durumu İcra ve İflas Kanunu kapsamında değerlendirilmelidir.

İncelediğimiz elektrik ticaret sözleşmeleri borçlar hukuku anlamında alım satım sözleşmeleri olduğundan TBK Madde 98 de uygulama alanı bulacaktır. Buna göre karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas etmesi halinde diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse, bu taraf edimin ifası güvence altına alınana kadar kendi ediminin ifasından kaçınabilir. Bu durum bir alt başlıkta tekrar incelenecektir.

İflasın Sözleşmelere Etkisi

Kanunlarda öngörülen bazı sözleşmeler taraflardan birinin iflası ile sona ermektedir. Buna örnek olarak adi ortaklık sözleşmesi ve cari hesap sözleşmesi gösterilebilir.

Kural olarak iflasın alım satım sözleşmeleri üzerinde etkisi yoktur. Yani satım sözleşmeleri (dolayısıyla elektrik satım sözleşmeleri) taraflardan biri hakkında iflas kararı verilmesi halinde sona ermez. Ancak sözleşmenin bulunduğu ifa aşamasına göre, farklı sonuçlar doğacaktır. Konunun farklı ihtimaller dikkate alınarak incelenmesi gerekir. İflas etmeyen taraf ifa aşamalarına göre sözleşmenin yerine getirilmesini talep edebilir. Örneğin satıcı iflas ettiği anda alış bedeli tamamen ödenmiş ancak mal henüz teslim edilmemişse, alıcı iflas masasından malın bedelini iflas alacağı olarak isteyebilir. Ancak iflas idaresi iflas masasının yararına görmesi halinde sözleşmeye girerek satılan malı alıcıya teslim edebilir.

Bir satış sözleşmesinde ne satıcı malı teslim etmiş ne de alıcı semeni ödemiş ise alıcı Borçlar Kanunu Madde 98’e göre satılan malın aynen kendisine teslim edileceği hakkında teminat verilinceye kadar satış bedelini ödemekten kaçınabilir. İflas idaresi güvence göstermez ve sözleşmeye girmezse iflas etmeyen taraf sözleşmeden dönebilir. İflas idaresinin güvence göstermesi halinde taraflar yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadırlar. Ayrıca İcra ve İflas Kanunu (“İİK”) Madde 198, iflas idaresine taraf olunan bir sözleşmeyi aynen yerine getirme hakkını vermektedir. İflas idaresi borcu aynen yerine getirmeyi masanın yararına daha uygun bulursa o zaman borcu aynen yerine getirmeye, sözleşmeye girmeye, karar verir[3].

Özetle, iflas idaresi iflas masasının menfaatine olduğunu düşündüğü sözleşmeleri devam ettirme seçimlik hakkını haizdir.

İflas İdaresinin Seçimlik Hakkı (cherry picking right)

Yukarıda kısaca özetlendiği üzere iflas idaresi iflas masasının menfaatine olduğu sözleşmeleri devam ettirme seçimlik hakkına sahiptir[4]. Bu durumda sözleşmelerde yer alan iflas halinde fesih bildirimi olmaksızın sözleşmenin otomatik olarak sona ermesine yönelik hükümlerin iflas idaresinin bu seçimlik hakkını dolanmak için düzenlendiği ileri sürülebilir. Nitekim aşağıda inceleyeceğimiz Alman Federal Mahkeme Kararı bu yöndedir.

Alman Federal Mahkeme Kararı

Alman Federal Mahkemesi 15 Kasım 2012 tarihli, IX ZR 169/11[5] numaralı kararında taraflardan birinin iflası halinde, tarafların arasındaki satım sözleşmesinin otomatik olarak feshi hükümlerini inceleyerek bu konuda bir karar vermiştir. Karara konu sözleşme, enerjinin teslimine ilişkin bir sözleşmedir.

Mahkeme bu tür otomatik fesih hükümlerinin iflas idaresinin Alman İflas Kanunu (Insolvenzordnung) Madde 103’de yer alan seçimlik hakkını ortadan kaldırdığını, dolayısıyla bu tür hükümlerin geçersiz olduğuna hükmetmiştir[6]. Alman İflas Kanunu Madde 119’a göre, Madde 103 – 118 (bu hükümler dahil) arası hükümleri ihlal eden veya uygulamasını kısıtlayan anlaşmalar geçersizdir. Dolayısıyla Madde 103’ün uygulanmasını sınırlandıran/ortadan kaldıran anlaşmalar Madde 119’a göre geçersizdir.

Sonuç

Yukarıda açıklandığı üzere İİK Madde 198’e göre iflas idaresi müflisin taraf olduğu bir sözleşmeye girerek sözleşmeyi aynen ifa etmeyi tercih edebilir. Tarafların ifa aşamalarına bağlı olmak kaydıyla yükümlülüğünü yerine getirmek zorunda olan taraf iflas idaresinden yükümlülüğünü yerine getireceğine dair teminat verilmesini talep edebilir. Bu düzenleme dışında taraflar yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Yani kural olarak iflas bir sözleşmenin otomatik olarak feshine sebep olmaz.

Her ne kadar bu tarz hükümlerin geçerliliği Türk mahkemeleri önünde sınanmamış olsa da Alman İflas Kanunu ile İİK arasındaki benzerlikler göz önüne alındığında Türk hukukunda da aynı yönde bir karar çıkabileceği düşünülebilir.

Ayrıntılı bilgi için: For detailed information ozlem.ege@ege-law.com or info@ege-law.com

© EGE Avukatlık Bürosu

[1] European Federation of Energy Traders (“EFET”) Elektriğin Teslimi ve Kabulüne İlişkin Genel Sözleşme

[2] EFET Genel Sözleşme Madde 10.

[3] Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku s. 1245.

[4] Madde 198 İcra ve İflas Kanunu.

[5] BGH, 15.11.2012, IX ZR 169/11 – OLG Celle LG Hannover.

[6] Michael Cieslarczyk and Dr. Stefan Schröder Das Aus für Insolvenzabhaengige Lösungsklauseln.

6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NDA ISKAT

6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NDA ISKAT

Giriş

Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) anonim şirketlerde tek borç ilkesini öngörür. Buna göre anonim şirketlerde pay sahiplerinin asli borcu esas sözleşmede taahhüt ettiği sermaye borcunu ifa etmektir (TTK 480). Bu borç şirkete karşı bir borçtur (TTK 329).

Esas sözleşmede gösterilen vadede sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen pay sahibi bir ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer (TTK 482).

Sermaye borcunun yerine getirilmemesi halinde şirket TTK hükümleri uyarınca mütemerrit pay sahibine karşı (i) icra takibinde bulunabilir, veya (ii) ıskat yoluna başvurabilir.

Bu çalışma genel hatları ile sadece ıskat müessesini inceleyecektir.

Ödenmemiş Sermayenin Talep Edilmesi

Ödemeyi kim talep eder?

Pay sahibinin belirlenen vadede sermaye borcunu ifa etmeyip temerrüde düşmesi halinde Şirket yönetim kurulu mütemerrit pay sahibini, kısmi ödemelerden doğan haklardan mahrum etmeye ve şirketten çıkarmaya yetkilidir (TTK 482). Yönetim kurulunun bu yönde kararları da TTK 390’da yer alan hükümlere uygun olarak alınmalıdır.

Ödeme nasıl talep edilir?

Yönetim kurulu mütemerrit ortağa sermaye borcunu ödemesi için çağrıda bulunmalıdır. Bu çağrı TTK 35 hükümlerine göre Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmelidir. İlgili çağrıda pay sahibine taahhüt ettiği pay bedelini bir ay içinde ödemesi gerektiği, aksi takdirde ilgili paylara ilişkin haklardan yoksun kalacağı belirtilmelidir.

Çağrıya rağmen ödememenin sonuçları nelerdir?

Pay sahibinin belirtilen süre içinde taahhüdünü yerine getirmemesi halinde, pay sahibi bu zamana kadar yaptığı ödemelerden mahrum edilerek yönetim kurulunun bu yönde alacağı bir kararla şirketten çıkarılır (TTK 390).

Yönetim kurulu şirketten çıkarılacak pay sahibi yerine başka bir pay sahibi bulmalı ve payları bu kişiye satıp devretmelidir. Yoksa bu paylar diğer pay sahibine veya şirkete otomatik olarak geçmez.

Iskatın Hukuki Sonuçları

Iskat ile mütemerrit pay sahibi pay sahipliği sıfatını temerrüde düştüğü paylar için yitirecektir. Bu nedenle yönetim kurulu pay sahibinin ifa ettiği eski sermayeye ilişkin paylarına dokunamaz ve pay sahibinin bu paylarla ilgili pay sahipliği sıfatı devam eder.

Iskat ile pay sahibi ayrıca pay için yaptığı kısmi ödemelerden mahrum edilecektir.

Zamanaşımı

Yargıtay’ın sermaye borcunun zamanaşımına uğraması ile ilgili değişik kararları mevcuttur. Ancak Yargıtay güncel kararlarında ortaklık devam ettikçe ortakların sermaye koyma borcunun zamanaşımına uğramayacağını fakat faiz ve diğer feri alacaklar için zamanaşımı süresinin söz konusu olacağına hükmetmiştir.

Ayrıntılı bilgi için:  ozlem.ege@ege-law.com veya info@ege-law.com

© EGE Avukatlık Bürosu

Güneş Enerjisi Çatı Sistemlerinin Genel Hukuki Değerlendirmesi

GÜNEŞ ENERJİSİ ÇATI SİSTEMLERİNİN GENEL HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ

Türkiye’de güneş enerjisine gösterilen ilgi, son dönemlerde çatı üstü güneş enerjisi uygulamalarına yönelmiştir. Evsel-ticari veya sanayi tipi çatı üstü güneş uygulamalarının teknik ve mevzuatsal alt yapısı henüz oluşmamıştır. Bu bilgi notu ile çatı üstü güneş enerjisi uygulamalarının hukuki olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

 

Çatının Hukuki Niteliği:

Çatı, Kat Mülkiyeti Kanunu’nda ortak alan olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla çatı, tüm kat maliklerinin alacağı ortak bir karar ile kira ilişkisine konu edilebilir. Bu alan üzerinde irtifak hakkı kurulabileceği gibi, kira ilişkisinin tapuya şerhi de sağlanabilir. Somut proje bilgilerine bağlı olarak ve güneş enerjisi tesisinin apartmana nasıl kullandırılacağına bağlı olarak kiralama mı yoksa irtifak hakkı tesisi edilmesinin mi kullanılacağına karar verilebilir.

İşlem Yetkisi:

Kanuna göre apartman yönetimi (yönetici veya birden fazla ise yönetim kurulu) kat maliklerini vekil gibi temsil eder. Bu durumda genel kurulda alınacak bir karar ile yöneticiye apartman adına tesisin kurulumu dahil olmak üzere işlemlerin takibi için yetki verilebileceği gibi dava takip yetkisi de açıkça verilebilir.

Elde Edilecek Gelir:

Çatının kiralanmasından elde edilecek gelir gayrimenkul sermaye irat geliri olarak kabul edilecektir. Doğru bir sözleşme yapılandırılması ile tesisin ihtiyaç fazlası elektrikten elde edilecek gelir ile apartmana ödenecek kira veya irtifak hakkı bedeli mahsup edilebilecektir. Böyle bir durumda konu vergisel anlamda ayrıca değerlendirilmelidir. Bunun dışında enerji mevzuatında belirtilen öz tüketim şartı nedeniyle santral maliki ile tüketicinin ayrı kişiler olması hukuki olarak değerlendirilmelidir.

İzin ve Onaylar:

Mevcut mevzuat uyarınca çatı uygulamaları da Lisansız Elektrik Üretimine İlişkin Yönetmeliğe tabi olacaktır. Ancak pratikte bu durum, çatı uygulaması yapmak isteyen sanayi tesisleri ve kat malikleri için fazlaca bürokrasi oluşturacaktır. Bu sürecin çatı uygulamalarını teşvik için kolaylaştırılması/kısaltılması değerlendirilmelidir.

İmar Problemleri:

İmar mevzuatında ya da şehir planlarında çatı uygulamalarının verimliliğini düşürebilecek işlemlere karşı önlemler ön görülmelidir. Kentsel dönüşüm projelerinde bu husus göz önünde bulundurulabilir.

Finansman:

Alışveriş merkezleri gibi büyük yapılarda sorun teşkil etmeyecekse de, apartmanlarda kat malikleri bu sistemin finansmanı konusunda çekingen davranabilirler. Finansman probleminin çözümü için apartman yönetimi ile tesis kurucusu arasında bir borç ilişkisi kurulabilir. Borcun nasıl ödeneceği ilgili sözleşmede farklı yapılarla düzenlenebilir. Bankalar tarafından bu tür projeler için kredi paketleri oluşturulması değerlendirilebilir.

SONUÇ: İmar problemleri ve bürokratik işlemlerin kolaylaştırılması durumunda, mülk sahibi ve/veya yöneticileri ile yapılacak doğru bir sözleşme yapılandırması ile, çatı üstü güneş panelleri uygulamasının hukuken güvenli bir şekilde hayata geçirilebileceği kanısındayız.