PAYA DAYALI KİTLE FONLAMA TEBLİĞİ

3 Ekim 2019 tarih ve 30907 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Paya Dayalı Kitle Fonlama Tebliği III-35/A.1” (“Tebliğ”) uyarınca girişim şirketleri ve girişimcilerin kitle fonlama yolu ile yatırımcılardan fon toplaması artık ülkemizde de mümkün kılınmıştır. Kitle fonlama için gerekli usul ve esaslar Sermaye Piyasası Kurulu (“SPK”) tarafından bahsi geçen tebliğ ile düzenleme altına alınmıştır.

İşbu yazı Tebliğ’in neler içerdiğine ve kitle fonlama sürecinin nasıl yürüdüğüne ilişkin bilgi sağlamayı amaçlamaktadır.

Paya Dayalı Kitle Fonlaması Nedir?

Kitle fonlama (Crowdfunding) esasen halktan yatırım yolu ile fon toplanması işlemini ifade eder. Nitekim 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na göre de bir projenin veya girişim şirketinin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla SPK tarafından belirlenen esaslar dâhilinde kitle fonlama platformları aracılığıyla halktan para toplanmasını ifade eder. Paya dayalı kitle fonlama metodu sayesinde ise yatırım yapan kişiler, sağladıkları fon karşılığı girişim şirketinde hisse sahibi olabileceklerdir.

Kitle Fonlama İşlemi Ülkemizde Nasıl Çalışmaktadır?

Paya dayalı kitle fonlama konusu tamamen SPK tarafından belirlenmiş usul ve esaslar çerçevesinde, kurallar dahilinde yürütülmektedir. Buna göre, bu faaliyet özel olarak bu amaç için kurulmuş ve SPK’nın iznine tabi Kitle Fonlama Platformları üzerinden gerçekleşebilecektir. Bu platformlar haricinde herhangi bir yol veya aracı üzerinden gerçekleşen paya dayalı fon toplama işlemi geçersiz olacak ve para cezası uygulanacaktır.

Sermaye Piyasası Kanunu’nun 35/A maddesi uyarınca kitle fonlama platformları için gerekli koşulları belirtmiş olup Tebliğ bu şartları daha ayrıntılı şekilde sıralamıştır. Girişim şirketleri yatırımcılardan para toplama yoluyla fon tedarik etmek isterse bunu ancak SPK tarafından izin verilmiş olan bir kitle fonlama platformu üzerinden gerçekleştirebilecektir. Online olarak hizmet verecek olan platformlar üzerinden yürüyecek olan fon toplama işleminin (kampanyanın) tamamının halkın bilgisine açık ve şeffaf bir süreç olarak sürdürülmesi esastır.

Kitle fonlama platformları ancak SPK’dan gerekli izni aldıktan; diğer bir deyişle listeye alındıktan sonra faaliyete başlayabilirler.

Kitle Fonlama Platformları için Öngörülen Şartlar Nelerdir?

Tebliğ’e göre kitle fonlama platformu olarak faaliyet gösterebilmenin belli şartları vardır. Tebliğ’in 5. Maddesine göre, platformlar için aranan şartların bazıları şöyledir:

– Anonim şirket olarak kurulmuş olmalıdır; ödenmiş sermayesi en az 1.000.000 Türk Lirası olmalıdır; ticari unvanında “Kitle Fonlama Platformu” ibaresine mutlaka yer verilmesi gerekmektedir; esas sözleşmesinde sadece kitle fonlama faaliyetinde bulunacağını taahhüt etmelidir ve yönetim kurulu en az üç kişiden oluşmalıdır. Bunlara ek olarak platform şirketinin kurucularının ve yönetim kurulu üyelerinin müflis olmaması, konkordato ilan etmemiş olması; irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık; ihaleye fesat karıştırma gibi suçlardan mahkum olmaması da gerekmektedir.

Sayılan koşullardan birinin eksilmesi veya kaybedilmesi halinde söz konusu eksikliğin ortaya çıkmasından itibaren en geç iki gün içinde SPK’nın bilgilendirilmesi gerekmektedir. Eksikliğin giderilmemesi halinde ise ilgili platform SPK tarafından listeden çıkarılacaktır.

Kitle Fonlama Faaliyeti Nasıl Yürür?

Fona ihtiyacı olan ve Tebliğ kapsamında fon toplamak isteyen girişimci şirket hali hazırda bu işlemler öncesinde kuruluşunu tamamlamış bir şirket olmalıdır. Fon arayan girişim şirketi, kitle fonlama işlemi için aracı vazifesi gören platform üzerinden yatırımcı ile buluşmakta ve bu sayede ihtiyacı olan fon, yatırım yolu ile toplanmaktadır. Fon toplama kampanya süreci, bir girişim şirketi veya girişimci tarafından herhangi bir kitle fonlama platformuna fon toplama talebiyle başvurulduğu anda başlar. Mevcut kampanya süreci tamamlanmadan aynı girişim şirketi veya girişimci tarafından başka bir kampanya süreci de başlatılamaz. Kampanya süresi, kitle fonlama platform yatırım komitesi tarafından onaylanmış bilgi formunun kampanya sayfasında yayımlandığı tarihte başlar ve bu süre azami altmış gün olarak belirlenebilir. Yatırımcılar tarafından kampanya süresi boyunca ilgili girişim şirketi veya projeye yönelik fon sağlama talepleri platforma iletilecektir.

Paya dayalı kitle fonlaması faaliyeti kapsamında ve nitelikli yatırımcı olmayan her bir gerçek kişi yatırımcının gerçekleştirebileceği azami yatırım tutarı bir senede 20.000 Türk Lirasından fazla olamayacaktır. Nitelikli yatırımcının kimler olabileceğinin içerik ve esasları ise SPK tarafından belirlenir.

Fonlama işlemi ancak sermaye artırımı yolu ile gerçekleşebilir ve toplanan fonlar girişim şirketine, sermaye artırımı sonucunda çıkarılacak hisse senedi olarak aktarılır. Şirketin mevcut hisselerinin satışı yolu ile fon toplanması mümkün değildir. Ayrıca sermaye artışı yolu ile ihraç edilen hisse senetleri oy hakkını haiz değildir. Pay karşılığı toplanan fonlar için yapılan ödemenin tamamı nakit olarak yapılmalıdır.

Girişim şirketleri veya girişimciler bir yılda en fazla iki kere fon toplama faaliyetinde bulunabilirler. Fon ihtiyacının 1.000.000 Türk Lirasını geçmesi halinde ise bu tutarın en az %10’u nitelikli yatırımcılar tarafından karşılanmalıdır.

Platformlar, yatırımcılar tarafından kendisine iletilen fon sağlama taleplerini kampanya süresi boyunca her gün sonunda MKK’ya iletir. Toplanan fonların, emanet yetkilisi nezdinde girişim şirketi veya girişimci adına açılan hesaplarda bloke edilerek girişim şirketine aktarılması ise yine emanet yetkilisi tarafından yapılacaktır.

Kampanya süresi boyunca hedeflenen fon tutarının üzerinde fon toplanması halinde, bilgi formunda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırımcılar arasında eşitsizliğe sebep olmayacak şekilde hedeflenen fon tutarını aşan kısmın yatırımcılara aktarımı yapılır.

Paya Dayalı Kitle Fonlama Uygulamasının Enerji Sektöründe Uygulanabilirliği

Getirilen tebliğ ile belirli bir proje veya girişim şirketi için ihtiyaç duyulan fonun kitlesel yatırım yolu ile toplanması esasen alternatif bir finansman modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Tebliğ uyarınca girişim şirketlerinin teknoloji ve/veya üretim faaliyeti ile uğraşması şart koşulduğundan, başta temiz enerji yatırımlarına yönelik ihtiyaç duyulan finansmandan enerji sektöründe fon ihtiyacı duyan başka projeler için alternatif bir yatırım sağlamanın yolu da açılmış olmaktadır.

Yukarıda verilen bilgiler genel nitelikte bilgilendirici amaçlı olup daha ayrıntılı bilgi için lütfen hande.aksu@ege-law.com veya info@ege-law.com

1 MAYIS’TAN İTİBAREN, BANKALARIN DİJİTAL ORTAMDA MÜŞTERİ KABUL EDEBİLMELERİ VE ELEKTRONİK ORTAMDA MÜŞTERİ İLE SÖZLEŞME YAPABİLMELERİ MÜMKÜN OLACAK

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından 1 Nisan 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bankalarca Kullanılacak Uzaktan Kimlik Tespiti Yöntemlerine ve Elektronik Ortamda Sözleşme İlişkisinin Kurulmasına İlişkin Yönetmelik (“Yönetmelik”) uyarınca, bankalar artık dijital ortamda müşteri kabul edebilecek ve elektronik ortamda müşteri ile sözleşme yapabilecektir.

1 Mayıs 2021 tarihinde yürürlüğe girecek olan Yönetmelik bankalara, uzaktan kimlik tespiti yöntemi sayesinde müşterilerin kimliğini tespit etme ve görüntülü görüşme süreci ardından müşteriler ile elektronik ortamda sözleşme kurulması imkanı tanımaktadır. Uzaktan kimlik tespiti, müşteri temsilcisi ile müşterinin, fiziksel olarak aynı ortamda bulunmasına gerek olmadan, çevrimiçi olarak görüntülü görüşmesi ve birbiriyle iletişim kurması olarak tanımlanmıştır.

Kimlik tespiti amacıyla gerçekleştirilecek çevrimiçi görüşme ancak bu konuda eğitim almış müşteri temsilcileri tarafından gerçekleştirilebilecektir. Uzaktan kimlik tespiti işlemi, kritik bir işlem olarak değerlendirilmekte ve kimlik tespit ve doğrulama sürecinin sağlıklı tamamlanabilmesi için, işlemin bilgi teknolojileri veya müşteri temsilcisi tarafından tek başına başlatılması, onaylanması ve tamamlanmasına imkân vermeyecek şekilde tasarlanması ve işletilmesi gerekliliği belirtmektedir. Buna göre sürecin müşteri tarafından başlatılacak, bilgi teknolojileri tarafından uygulanan kontroller ile devam ettirilecek ve müşteri temsilcisi tarafından yapılacak onaylama ve ek kontroller ile tamamlanacaktır. Müşteri temsilcisi tarafından yapılan kontrollerde işlemin riskli bulunması halinde ikinci bir müşteri temsilcisinin onayına gönderilecek veya sonlandırılacaktır.

Uzaktan kimlik tespiti için kullanılan çözümlerin kişiyi yanlış tespit riskini en aza indirecek şekilde kullanılmasını sağlamak bankanın sorumluluğundadır. Banka uzaktan kimlik tespiti ile kimlik tespiti yaptığı kişileri farklı bir risk profilinde izleyecektir. Müşteriler tarafından yapılan işlemin türüne ve tutarına göre gerekirse ilave güvenlik ve kontrol yöntemleri de uygulanacaktır. Kişilere ya da üçüncü bir tarafa yükümlülük doğuran işlemlerde ihtilaf doğması halinde ispat yükümlülüğü bankaya yüklenmiştir.

Kimlik tespit ve onay aşamasını geçen müşteri ile dijital ortamda, yazılı şeklin yerine geçebilen bir sözleşme kurulabilmesi için Yönetmelikte yer alan şartların yerine getirilmesi gerekir. Buna göre;
– Söz konusu sözleşmenin bütün şartlarının, müşterinin okuyabileceği şekilde internet bankacılığı ya da mobil bankacılık dağıtım kanalları üzerinden müşteriye iletilmesi,
– müşteriye iletilen sözleşme ve bu sözleşme ile birlikte müşterinin sözleşmeyi kuran irade beyanının, Bankaların Bilgi Sistemleri ve Elektronik Bankacılık Hizmetleri Hakkında Yönetmeliği’nde belirtilen şekilde müşteriye özgü şifreleme gizli anahtarı ile imzalanarak bankaya iletilmesi, ve
– iletilen sözleşmede müşteriye sözleşme içeriği olarak hangi bilgiler gösterilmiş ise müşteri tarafından yalnızca o bilgilerin imzalanmasının sağlanması şarttır.

Konu hakkında daha detaylı için; hande.aksu@ege-law.com ya da info@ege-law.com ile irtibata geçebilirsiniz.

AB ile Veri Alışverişinde Bulunan Türk Şirketlerin Dikkat Etmesi Gereken Yeni Sözleşmesel Hükümler Yolda

Avrupa Birliği Komisyonu güvenli veri transferini kolaylaştırmak adına bir daha adım atarak AB dışı ülkelere gerçekleştirilen veri aktarımında koruma amaçlı başvurulan Standart Sözleşmesel Hükümler (“SSH”) (Standard Contractual Clauses) hakkında yeni bir taslak çalışması sundu. Yeni taslak, mevcut düzenlemenin ötesine geçerek daha detaylı ve uzun hükümler ve yükümlülükler öngörmekte, ayrıca veri aktaran ve veri alıcısı arasındaki ilişkiyi çok boyutlu düzenleyerek, veri aktarımının daha güvenli bir zeminde gerçekleşmesini hedeflemektedir. Yeni taslağın kabul görmesiyle birlikte AB dışındaki ülkelere gerçekleşecek kişisel veri aktarımlarında, veri alışverişine taraf olan tüm işletmelerin önceden ilgili hükümlere aşina olmasında fayda olacaktır.

Söz konusu taslak çalışma, Avrupa ülkeleri ile veri transferinde bulunan Türk şirketler için ehemmiyet arz ederken aynı zamanda yurt dışına veri aktarımlarında Türkiye’den yeterli korumanın bulunmadığı ülkelere yapılacak olan kişisel veri transferlerinde kullanılan ve Kişisel Verileri Koruma Kurulu (“KVKK”) tarafından önerilen taahhütnamelerde de güncelleme yapılmasını gerektirebilir. Nitekim halihazırda kullanılan taahhütname metinleri mevcut SSH hükümleri dikkate alınarak neredeyse onun tercümesi olarak hazırlanmıştır.

Yeni SSH taslağında yer alan bazı önemli değişiklikler kısaca şu şekildedir:

Sözleşme Tarafları: Mevcut SSH’daki taraflar ve gözetilen iş ilişkileri daha kısıtlıyken yeni taslakta veri aktarımındaki taraflar genişletilerek SSH’ye taraf olabilecekler arttırılmıştır. Dört farklı seçenek sunulan yeni taslağa göre, SSH (i) veri sorumlusu ile veri sorumlusu, (ii) veri sorumlusu ile veri işleyen, (iii) veri işleyen ile veri işleyen ve (iv) veri işleyen ile veri sorumlusu arasında gerçekleşen kişisel veri transferlerinde uygulama bulacaktır. Ayrıca içerilen ek katılım maddeleri ile tarafların daha da genişletilmesine imkan tanınmıştır. Bu sayede örneğin, onward veri aktarımlarında kişisel veri sahibi, veri sorumlusu ve veri işleyen haricinde veri işleyenler adına veri işleyen alt yükleniciler de SSH’lere taraf olabilecek. Diğer bir deyişle ek katılım imkanı sayesinde mevcut taraflara ilaveten başka veri aktarıcıları ve veri alıcıları da aynı sözleşmeye taraf olabilecektir. Böylelikle, kişisel verilerin aktarımına dair koruma alanı daha da genişletilerek güvenli bir ortam sağlanması hedeflenmektedir.

Veri Aktarıcısı ve Alıcısı’nın Yükümlülükleri: Yeni taslak SSH, Avrupa Adalet Divanı’nın 16 Temmuz 2020 tarihli Schrems II kararında Avrupa Birliği’nden ABD’ye yapılacak veri aktarımlarına ilişkin “Gizlilik Kalkanı” Anlaşması’nın iptal edilmesi üzerine gündeme gelmiştir. Buradaki amaç Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü (“GDPR”) uyarınca üçüncü taraf ülkelere yapılacak veri aktarımı söz konusu ülkenin ilgili iç hukuk düzenlemelerinde yeterli veri güvenliğinin sağlandığının Komisyon tarafından onaylanması ve yeterli veri güvenliğinin söz konusu olmaması halinde ise SSH’lerin uygulanarak gerekli koruma ve tedbirin sağlanmasıdır.
Komisyon da bu karara atfen, yeni SSH kapsamında veri alıcısı rolündeki kurumlara bazı yeni yükümlülükler getirmektedir. Avrupa Ekonomik Alanı (“AEA”) dışındaki ülkelerde yer alan veri alıcıları Avrupa’dan gerçekleşecek kişisel veri transferlerinde, yeterli veri koruma güvenlik ve tedbirini sağlayabileceğinin garantisini verebiliyor olmalı, kendi iç hukuklarında SSH’ler ile çelişen bir düzenleme olmadığını kontrol etmelidir. Gerek veri aktarıcısı gerekse de veri alıcısı bu yönde tam kapsamlı bir araştırma yapmakla mükelleftir. AEA dışı, üçüncü ülkelerde yer alan veri alıcıları, AB vatandaşlarına ait kişisel verilerin AEA dışındaki idari kurumlar tarafından talep edilmesi halinde, bu talebin hukuka uygunluğunu denetlemek ve bu talebin reddi için mümkün olan hukuki yolların hepsini tükettiğinden emin olmak zorundadır.

Kişisel Veri Sahibinin Bilgilendirilmesi: Veri aktarımına konu olan kişisel veri sahibinin talebi halinde ilgili SSH’lerin bir kopyası kendisine sunulacak ve özellikle veri aktarım amacının değişmesi ya da verinin ifşa edileceği üçüncü kişinin değişmesi durumlarında mutlaka bilgilendirilecektir. Burada rıza alınmasına rağmen bilgilendirme yükümlülüğünün son bulmayacağını görmekteyiz.

Veri Alıcısı Sıfatıyla Veri İşleyenin Sorumluluğu: Gerek asıl veri işleyen gerek alt veri işleyen için GDPR’nin 28. Maddesi ile uyumlu pek çok teknik ve organizasyonel tedbir alma yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca alt veri işleyen, veri aktarıcısı veya veri sorumlusunun talebi halinde alt veri işleyen sözleşmesini sunmakla yükümlüdür. Mevcut düzenleme ve GDPR uyarınca böyle bir yükümlülük mevcut değilken, alt veri işleyenin de sorumluluk sınırının genişletildiği ve esas olarak asıl veri işleyenin sorumluluğu ile yetinilmediği gözlemlenmektedir.

Yeni SHH taslağının Türk şirketleri nasıl etkileyebileceğine bakacak olursak;

Avrupa’dan, AEA dışında yer alan ülkelere gerçekleşecek veri aktarımlarında başvurulan SSH’ler, veri alıcısı ve veri işleyen sıfatıyla Türkiye’de mukim şirketleri de etkileyecek olup, yeni taslak kabul edildiğinde, veri alıcısına getirilen yükümlülükler de dahil olmak üzere önceden ilgili hükümler hakkında aşinalık şüphesiz önemlidir. Öte yandan yeterli korumanın olmadığı ülkelere Türkiye’den gerçekleşen veri aktarımlarında başvurulan KVKK taahhütnamelerinin büyük ölçüde SSH hükümlerinden uyarlandığını gözetecek olursak, bu doğrultuda bir güncelleme gerekeceğini belirtmekte fayda olacaktır.

Yeni taslak SSH’lerin getireceği değişiklikler ve yükümlülükler hakkında daha detaylı bilgi almak için lütfen hande.aksu@ege-law.com veya info@ege-law.com ile iletişime geçiniz.

YENİLENEBİLİR ENERJİ ELEKTRİK TEDARİK ANLAŞMALARININ HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ- I

Haziran 2020

YENİLENEBİLİR ENERJİ ELEKTRİK TEDARİK ANLAŞMALARININ HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ- I

  1. Giriş

Küresel iklim değişikliklerinin ve teknolojik gelişmelerin neden olduğu enerji dönüşümü, büyük enerji tüketicilerinin enerji dönüşümünde yer almak için yeni iş modellerini araştırmasına ve bunları kendi ihtiyaçları için kullanmalarına yol açmıştır.  Enerji dönüşümün hızlandırılmasında önemli yerleri olan kurumsal tüketiciler, kendilerinden beklenen karbon salımının azaltılması hedeflerini gerçekleştirmek için gönüllü olarak yenilenebilir enerji tedarikine yönelmişlerdir[1].  Enerji sektör oyuncuları bu ihtiyaçlara karşılık dünyada birçok ülkede kabul gören iş modelleri geliştirerek yenilenebilir enerji projelerini farklı yöntemlerle teşvik etmişlerdir.

Birkaç yazıdan oluşacak serimizin ilk yazısında, öncelikle kurumsal yenilenebilir enerji tedariki yöntemleri ile ilgili kısa bilgiler vererek Renewable PPA (“YETA”) yapısının Türk hukukunda uygulanabilirliğini değerlendireceğiz.

Sonraki yazılarımızda YETA uygulamalarında ortaya çıkan problemleri ve risk yönetimini ve YETA’lar konusunda standartlaşma çalışmalarını ve Türk enerji sektöründe son dönemde çok tartışılan üçüncü kişi finansmanı ile öz tüketim modelini ele alacağız.

  1. Kurumsal Yenilenebilir Enerji Tedarik Yöntemleri

Uluslararası enerji piyasalarında kurumsal tüketicilerin yenilenebilir enerji tedarik etmek için tercih ettikleri temel iş modelleri olarak (i) yerinde üretim veya öz tüketim (self generation or self consumption), (ii) ayrıştırılmış (çıplak) kaynak belgesi (unbundled guarantee of origin(GO)[2]) devri, (iii) yeşil enerji tedariki/teklifleri (green energy offers[3]), ve (iv) yenilenebilir enerji tedarik anlaşmaları (renewable power purchase agreements (PPA)) yapıları karşımıza çıkmaktadır[4].

Türk enerji piyasasında Yenilenebilir Enerji Tedarik Anlaşması (“YETA”) olarak son dönemde kullanılan terim yukarıda bahsi geçen tüm iş modelleri için kullanıldığından öncelikle bu iş modellerini kısaca tanımlayacak, sonrasında ise makalemizin konusu olan YETA’ların (renewable PPA) Türk enerji piyasası ve Türk Hukuku kapsamında uygulanabilirliğini değerlendireceğiz.

  1. Üçüncü Kişi Finansmanı ile Öz Tüketim Modeli

Bazı enerji piyasalarında kullanılan bu modelde öz tüketim için kullanılacak enerji üretim tesisini bir üçüncü kişi yüklenici finanse ederek kurulumunu, işletmeye alınmasını, işletimini ve bakım onarımını yüklenerek proje ile ilgili finansal ve ticari risklerin büyük bölümünü üstlenmektedir[5].  Yüklenici daha sonra tesisi tüketiciye kiralayabilir ve tüketici tesis tarafından üretilen elektrikten elde edilecek gelir ile yükleniciye taraflar arasında kararlaştırılan ödemeyi yapar.  Öz tüketim modelinde elektriğin ticaretine izin verilen piyasalarda yükleniciye ödenecek bedel kalemlerinden biri tesis ile üretilen elektriğin tüketiciye satış bedelidir.

Bu modelde üçüncü kişi finansmanı ve bazı durumlarda bir YETA mevcut ise de uluslararası piyasalarda YETA olarak değil öz tüketim modeli olarak kabul edilmektedir[6].

Şirketler çatılarına kurulan elektrik üretim tesislerinin doğrudan mülkiyetine sahip olmaktansa riski azaltmak amacıyla bu tesisleri kiralayarak buradan üretilen elektriği satın almayı tercih etmektedirler[7].

Türkiye’de öz tüketim modelinde tesislerin üçüncü kişi yatırımcı tarafından finanse edilmesi yatırımcılar ve tüketiciler tarafından değerlendirilmektedir.  Ancak Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği Madde 34 uyarınca bu yönetmelik kapsamında üretilen elektriğin hiçbir şekilde ticarete konu edilememesi nedeniyle, bu yapının Türkiye’de elektrik satışı olmadan kurgulanması gerekmektedir.  Bu yapının Türk hukukuna göre değerlendirilmesi başka bir yazıda ele alınacaktır.

  1. Ayrıştırılmış (Çıplak)[8] Kaynak Belgesi Modeli

Kurumların enerji dönüşümünü gerçekleştirirken kullandıkları bir başka yöntem ise yenilenebilir enerji kaynak belgelerinin elektrikten ayrıştırılmış şekilde – elektrik satın almadan- bir yenilenebilir enerji üreticisinden veya bu kaynak belgelerinin ticaretini yapan aracı şirketlerden satın alınmasıdır.

Şirketler bu ürünleri elektrik tüketimlerine denk gelecek şekilde satın alarak yenilenebilir enerji tüketim hedeflerini yerine getirmektedirler.

Üretilen enerjinin kaynağının takibi için kullanılan bu belgeler elektriğin üretildiği spesifik santral ile ilgili santralin bulunduğu yer, elektriğin hangi kaynaktan üretildiği (teknoloji) ve santralin yaşı veya teşvik alıp almadığı gibi santral özellikleri ile ilgili bilgiler içerir[9].

  1. Yeşil Enerji Tedariki

Birçok ülkede tedarik şirketleri tarafından abonelerine sunulan yeşil enerji teklifleri şirketlerin yenilenebilir enerji dönüşümünde kullandıkları yöntemlerden bir başkasıdır.  Bu yöntemde tedarik[10] şirketi yeşil tedarik programı kapsamında yenilenebilir enerji tedarik satın almak isteyen müşterilerine özel yenilenebilir enerji tedarik anlaşmaları sunar[11].  Bu tür tedarik anlaşmaları şirketlerin doğrudan tedarik şirketlerinden uzun dönemli yenilenebilir enerji almasını sağlamaktadır.

Tedarik şirketi yenilenebilir enerji ve/veya kaynak belgesini kendi üretim şirketlerinden karşılayabileceği gibi bu kaynak belgelerini üçüncü kişilerden de temin edebilir.  Tedarik şirketi kaynak belgesini yenilenebilir enerji satın alan müşteri adına kullanır.  Müşteri ise satın aldığı yenilenebilir elektrik enerjisi karşılığında elektrik faturasına ek bir bedel öder.

  1. Yenilenebilir Enerji Tedarik Anlaşmaları

Şirketlerin yenilenebilir enerji tedariklerinde kullandıkları bir diğer yöntem Yenilenebilir Enerji Tedarik Anlaşmaları (“YETA”) – Green Power Purchase Agreement (“PPA”).  PPA yapıları birçok ülkede tartışılmakta ve mevcut yapı edinilen tecrübelerle geliştirilmektedir.

Türk enerji sektörü paydaşları da yenilenebilir enerji projelerinin finansmanı ve yeni kapasite  yaratımı için bir alternatif olan bu sözleşme tipini yakından takip etmekte ve sektörde kullanımının yaygınlaştırılması için çalışmalar yapmaktadırlar.

Türkiye’de 2025 yılında kadar 11.885 MW kapasite YEKDEM’den çıkarak, teşviksiz üretim yapacaktır[12].

YEKDEM’den 2020’de yararlanan 21.033 MW kapasitenin, 11.885 MW’ı, yani yarıdan fazlası önümüzdeki 5 yılda YEKDEM’den çıkıp, teşviksiz üretim yapacaktır.  Ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2019 – 2023 Stratejik Planı’nda YETA’ların bir iş modeli olarak kullanılabileceği güneş ve rüzgar enerjisine dayalı 22.000 MW’a yakın bir kapasite oluşması hedefleniyor[13].  Yine ön lisans aşamasında olan ancak çeşitli nedenlerle YEKDEM’den yararlanamayan kapasitelerin ön görülebilir bir fiyat ile hayata geçirilebilmesi için YETA modeli taraflarca kullanılabilecektir.

  • YETA Nedir?

Temel olarak YETA bir enerji tüketicisi ile üreticisi arasındaki bir elektrik satım anlaşmasıdır.  Taraflar ilgili satım anlaşmasında tüketici tarafından ihtiyaç duyulan enerjinin hali hazırda mevcut veya kurulacak bir yenilenebilir enerji tesisinden satın alınması konusunu düzenlerler.  YETA’lar – üretim tesisin ihtiyaçları da göz önüne alınarak – genelde 5 ila 15 yıl arasında bir süre için akdedilirler.

Yenilenebilir enerjinin üretimini teşvik etmek için devletlerin sağladığı mekanizmalarının giderek azalması ile üreticilerin yatırımlarını finanse etmek amacıyla başvurdukları yöntemlerden biri olan YETA enerji sektöründe taraflar arasında, tarafların ihtiyaçlarına göre yapılandırıldığından giderek daha çok tercih edilmektedir.

Aslında bir elektrik satım anlaşması olan YETA’nın yeni bir iş modeli olarak karşımıza çıkmasının nedeni tarafların çoğu zaman müzakere etmelerini kısıtlayan konvansiyonel enerji hukuku sözleşmelerinden farklı olarak, sözleşme taraflarının sözleşme serbestisi içinde, istedikleri tür elektriği satın alma şartlarını belirleyebiliyor olmasından kaynaklanıyor.

Bir elektrik satım sözleşmesinin günümüzde kullanılan hali ile YETA olarak değerlendirilebilmesi için sözleşmenin bazı unsurları içeriyor olması gerekiyor.  Örneğin ilgili elektrik satım sözleşmesi bir yenilenebilir enerji tesisinin finansmanını veya re-finansmanını sağlıyor olabilir.  Ayrıca YETA’lar klasik elektrik satım sözleşmelerinden farklı olarak satın alınan elektriğin yeşil olduğunu kanıtlamak için kullanılacak kaynak belgelerinin neler olacağını belirleyen hükümler içerecektir[14].

  • YETA Türleri

YETA türlerinde uluslararası piyasalarda, tarafların sıfatı, herhangi bir teşvikten yararlanıp yararlanmadıkları ve sözleşmenin yapısına göre farklı sınıflandırmalar yapılıyor.

  • Tarafların sıfatına bakıldığında Utility PPA (Tedarik Şirketi YETA) ve Corporate PPA (Şirket YETA) ayrımı sözleşmede yer alması gereken hükümler açısından oldukça önemli. Utility PPA bir üretici ile bir tedarik şirketi arasından akdedilirken, Corporate PPA doğrudan üretici ile son kullanıcı tüketici olan bir şirket arasında akdediliyor[15]Corporate PPA’lerde genelde dengeleme sorumluluğunu üstlenen üçüncü bir aracı şirket de sözleşmeye taraf olur[16].
  • Bir diğer sınıflandırma da YETA’ya konu ürüne göre yapılmaktadır. Fiziksel YETA olarak tanımlanan YETA’da taraflar arasında elektrik tedariki yapılmaktadır.  Fiziksel YETA elektriğin tedariki için elektrik şebekesinin kullanımına bağlı olarak kendi içinde on-site ve off-site YETA[17] olarak ayrılmaktadır.  Şebekenin elektrik tedariki için kullanılıp kullanılmadığına bağlı olarak anlaşmanın fiyatlandırması ve taraflar arasındaki risk dağılımı farklılık gösterecektir.

Finansal YETA’da üretici/tedarikçi elektriğini spot piyasada satar.  Üretici/tedarikçi ve elektrik alıcısı/tüketici, YETA’da bir anlaşma bedeli üzerinde mutabık kalırlar ve bu bedel ile elektriğin piyasa fiyatı arasındaki fark taraflar arasında mahsup edilir.  Finansal YETA’larda taraflar arasında elektrik tedariki gerçekleşmez[18].  Bu YETA’lar ile kaynak belgelerinin devri de gerçekleştirilebilir.  Fark anlaşması (contract for difference) olarak adlandırılan bu anlaşmalar bir finansal ürün olarak kabul edilir ve ilgili ülkenin sermaye piyasası kurallarına tabidir.

  • Neden YETA?

Kurumsal tüketicilerin yenilenebilir enerji tedarik etme amaçlarının en başında şüphesiz kurumsal sosyal sorumluluk stratejileri yer alıyor.  Birçok şirket müşterileri tarafından talep edilen yeşil talepleri karşılayabilmek için yenilenebilir enerjiye yöneliyor ve yeşil tedarik zincirlerinde yer almaya çalışıyor.  Ancak şirketlerin yenilenebilir enerji tercih etmelerinde en büyük etken yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin giderek daha ucuza mal olacak olma ve bununla birlikte uzun dönemde karbon maliyetlerinde bir yükselme beklentisi[19].

Çevresel sorumluluk şirketlerin yukarıda kısaca değindiğimiz tüm diğer yöntemler ile yenilenebilir enerji tedarik etmesine neden olmakla birlikte, kendi üretim tesisini kurarak yeni kapasite (additionality)[20] yaratmak isteyen şirketler için YETA en tercih edilen model olarak uygulama alanı buluyor.

Üreticiler açısından ise YETA, yenilenebilir enerjiye sağlanan devlet teşviklerinin giderek azalması nedeniyle üretim tesislerinin finansmanı veya refinansmanı nedeniyle tercih edilmektedir[21].  Enerji piyasasının teşvik bazlı modelden serbest piyasa koşullarına evrilmesi yenilenebilir enerji yatırımcılarının da alternatif finansman modellerine yönelmesine neden olmuştur.  Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat (Green Deal) kapsamında, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler kendi ülkelerinde karbon salımını azaltma konusunda mutabık kaldıkları gibi ithal ettikleri ürünlerin de yeşil tedarik zincirlerinden tedarik etmekle mutabık kalmışlardır.

YETA’lar anlaşma taraflarının değişken elektrik fiyatlarına karşı bir güvence oluşturmasına da sebep olacaktır.  Uzun vadeli akdedilen YETA’lar hem tüketici hem de üreticilerin enerji gelir ve giderleri bakımından finansal projeksiyon yapabilmelerine olanak sağlar.

YETA’lar Türkiye dahil birçok ülkede yenilenebilir enerji üretiminin teşviki amacıyla devlet tarafından düzenlenen alım garantili ihalelere de alternatif olarak görülüyor.  Şöyle ki, ihaleye katılacak yatırımcılar kendilerine sunulan ihale şartnamesi ile bağlıdırlar ve bu şartnameler projelerin zamanında bitirilememesi gibi durumlarda tek taraflı ağır cezalar içerirler[22].  YETA yapısında da bu tür cezai şartlar öngörülse de bu anlaşmaların taraflarca müzakere edilebilir oluşu anlaşma şartlarının taraflarca kabulü için önemli bir sebeptir.

  • YETA’ların Tercih Edilmemesinin Nedenleri

Yukarıda kısaca bilgi verilen diğer kurumsal yeşil enerji tedarikinde de geçerli olmak üzere YETA’ların tercih edilmemesinin en önemli nedeni enerji politikalarında, dolayısıyla mevzuatta olan değişiklikler.  Teşvik sistemindeki değişiklikler, elektrik fiyatını oluşturan kalemlerdeki değişiklikler (örneğin dağıtım bedeli, YEKDEM maliyeyi vs.) kurumların yenilenebilir enerjiye yönelimini yavaşlatmakta, hatta engel olmaktadır[23].

Her ne kadar kurumsal sosyal sorumluluk stratejileri, kurumların yenilenebilir enerji tercih etmesine neden olsa da kurumların tedarik/satın alma departmanlarında karar vermede asıl etken, yenilenebilir enerjinin konvansiyonel enerjiye göre daha pahalıya mal olmaması olarak belirtiliyor.  Dolayısıyla bir YETA ile tedarik edilecek elektriğin daha ucuza mal olmaması veya olmayacağının düşünülüyor olması şirketlerin bu yapıya kuşku ile yaklaşmalarına neden olacaktır.  Yine kurumların tedarik departmanları YETA yapısının konvansiyonel elektrik satım anlaşmalarına göre daha komplike olması nedeniyle de YETA tercih etmemektedirler[24].

Tedarik edilen elektriğin kaynağının takibi ve kaynak belgelerinin devir edilebilmesi ile ilgili mevzuatsal ve teknik kısıtlamalar da kurumların yenilenebilir enerji tedariki yapmalarının dolayısıyla YETA akdetmelerinin önünde bir engel olarak görülüyor[25].

  • YETA’ların Türk Hukuku Açısından Değerlendirilmesi
    • Enerji Mevzuatı Açısından[26]
  1. Genel

Yukarıda da belirttiğimiz üzere bir YETA aslında taraflar arasında hükümleri müzakere edilebilir bir elektrik satım anlaşmasıdır.  Taraflar sözleşme serbestisi içinde sözleşme hükümlerini kendi taleplerine göre şekillendirebileceklerdir.  Tedarik şirketleri arasında akdedilen ikili anlaşmalar YETA’lar için bir çerçeve oluşturabilir.

İkili anlaşma terimi birçok mevzuatta kullanılsa da Türk elektrik mevzuatında tanımı Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği’nde şu şekilde yapılmıştır “Gerçek veya tüzel kişiler arasında özel hukuk hükümlerine tabi olarak, elektrik enerjisi ve/veya kapasitenin alınıp satılmasına dair yapılan ve Kurul onayına tabi olmayan ticari anlaşmalar”.

Bu tanım uyarınca bir tedarik veya üretim lisansı sahibi ile tedarikçisini seçme serbestisine sahip serbest tüketiciler akdedecekleri elektrik satım anlaşması içeriğini serbestçe tayin edebileceklerdir.

Her ne kadar YETA’lar sözleşme serbestisi içinde taraflar arasında müzakere edilerek düzenlense de enerji sektörünün regüle yapısı nedeniyle YETA’lar mevzuata tabi hükümler de içerecektir.  Anlaşma taraflarının enerji mevzuatı altındaki sıfatına (serbest tüketici, son tüketici, tedarik şirketi gibi[27]) veya üretim tesisinin (hali hazırda kurulmuş veya YETA ile birlikte kurulacak olması veya off site veya on site olması gibi) özelliklerine göre şebeke bağlantısı, dengeleme yükümlülükleri, bazı ülkelerde mevzuatta düzenlenmiş olan kaynak belgesinin devri ile ilgili hükümler mevzuatta farklılık göstereceğinden bu tür hususların her birinin, ilgili YETA içinde ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.  Çoğu zaman YETA yanında enerji mevzuatından kaynaklanan ek sözleşmelerin de anlaşma tarafları veya üçüncü kişiler ile akdedilmesi gerekecektir.

YETA tarafları, anlaşma kapsamında dengeleme dahil tüm piyasa operasyon ve risklerini üstelenen bir piyasa erişim hizmet sağlayıcısı (aggregator veya market access provider) ile bu hizmetler için bir hizmet sözleşmesi akdetmeyi tercih etmektedirler.  Bu tür hizmetler ilgili YETA içinde düzenlenebileceği gibi ilgili hizmet sağlayıcısı ile bir ayrı bir hizmet sözleşmesi de akdedilebilir.

  1. Enerji Kaynağının Belgelendirilmesi ve Takibi

Bir YETA’da yenilenebilir enerji kaynağının takibinin anlaşmanın en önemli unsurlarından biri olduğunu belirtmiştik.  Türk elektrik mevzuatında Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelik Madde 24’de Yenilenebilir Enerji Kaynak (YEK) belgesinin yenilenebilir enerji kaynağından lisansı kapsamında[28] elektrik üreten üreticilerin santralden üretilen elektriğin kaynak türünün belirlenmesi ve takibi için ve YEKDEM kapsamındaki uygulamalardan yararlanılması için düzenleneceği belirtilmiştir.  YEK belgelerinin çıplak (elektrik alımı olmadan) devri ile ilgili elektrik mevzuatında herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.  Ancak YEKDEM uygulamalarından yararlanmak için YEK belgesinin düzenleneceğinin belirtilmiş olmasının YEKDEM’den yararlanan bir santralin çıplak YEK belgesini devredemeyeceği şeklinde yorumlanabilir.   Kaldı ki uluslararası piyasalarda kabul gören sertifikaların varlığı YEK belgelerinin devrinin uygulamada yabancı veya yabancı ortaklı kurumlar tarafından tercih edilmemesine neden olacaktır.  Ayrıca mevzuatta yer alan bu düzenlemelere rağmen YEK Belgesi uygulamada düzenlenmemektedir.  Dolayısıyla YEK Belgesinin dolaşımı uygulamada da yer bulmamaktadır.

2016 yılından beri Türk yenilenebilir enerji santrallerinin I-REC sistemi üzerinden sertifikalandırılması ve bu sertifikaların çıplak devri mümkündür.  Türkiye’de ilk I-REC sertifikaları 48 MW kapasiteye sahip Senerji Enerji Üretim A.Ş.’ye ait Bayramhacılı HES için üretilmiştir[29].

Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin takibi herhangi bir sertifika olmasa da tarafların güven ilişkisi ile sözleşmesel yükümlülüklerle de yapılabilir.  İlgili üretim tesisi için üretim tesis sahibi adına düzenlenen lisanslarda kaynak türü belirtilmektedir.  Bu santrallerde üretilen elektrik miktarı ise her bir uzlaştırma dönemi sonunda piyasa işleticisi EPİAŞ üzerinden temin edilebilmektedir.  Böylece tarafların mutabık kalması halinde, ilgili yenilenebilir enerji santralinde üretilen yeşil enerji takibi bu veriler ile yapılabilecektir.  Ancak böyle bir mutabakat halinde kaynak belgelerinin çıplak devri mümkün olmayacaktır.

  • Rekabet Hukuku Açısından

YETA yapısının kullanıldığı ülkelerde bir diğer konu da YETA’nın amacı gereği uzun süreli akdedilmesinin rekabet hukuku açısından bir ihlal oluşturup oluşturmadığıdır.

Bu değerlendirmenin sebebi Avrupa Birliği’nde hem birlik düzeyinde hem de üye ülkelerin rekabet hukuku mevzuatında yer alan düzenlemeler uyarınca uzun süreli sözleşmelerin rekabeti bozucu bir etkiye sahip olabileceği kabulüdür[30].

Türk rekabet hukuku mevzuatı Avrupa Birliği rekabet hukuku mevzuatı temel alınarak oluşturulmuştur ve bahsi geçen düzenlemeler 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (“Rekabet Kanunu”) ve 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’nde (“Tebliğ”) yer almaktadır.

Kanun’un 4. Maddesi uyarınca “Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.”

Tebliğ ise üretim ve dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki ya da daha fazla teşebbüs arasında belirli mal veya hizmetin alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılan anlaşmaların (dikey anlaşmalar) belirtilen koşulları sağlamak kaydıyla Kanun’un 4. Maddesinde yer alan yasaklamadan muaf tutulmuş sayılacağını düzenler.

Tebliğ’de ayrıca, tek alıcıya sağlama yükümlülüğünü içeren dikey anlaşmaların, alıcının dikey anlaşma konusu mal veya hizmetleri aldığı ilgili pazardaki payının %40’ı aşmaması koşuluyla Tebliğ tahtında tanınan muafiyetten yararlanabileceği düzenlenmiştir.

Tek alıcıya sağlama yükümlülüğü Tebliğ’in 3. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde sağlayıcının, anlaşma konusu malları veya hizmetleri, kendi kullanımı veya yeniden satış amacıyla Türkiye içerisinde sadece bir alıcıya satmasına yönelik doğrudan veya dolaylı yükümlülük olarak tanımlanmıştır.

Ayrıca Kanun Madde 5 uyarınca:

Kurul, aşağıda belirtilen şartların tamamının varlığı halinde, teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birlikleri kararlarının 4 üncü madde hükümlerinin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verebilir:

  1. a) Malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileşmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması,
  2. b) Tüketicinin bundan yarar sağlaması,
  3. c) İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması,
  4. d) Rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması.”

Ayrıca 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Madde 7 üretim faaliyetlerinin sektör payını “Herhangi bir gerçek veya özel sektör tüzel kişisinin kontrol ettiği üretim şirketleri aracılığıyla üretebileceği toplam elektrik enerjisi üretim miktarı, bir önceki yıla ait yayımlanmış Türkiye toplam elektrik enerjisi üretim miktarının yüzde yirmisini geçemez.” Hükmü ile sınırlandırmıştır.

Yine aynı Kanun Madde 10 uyarınca ise tedarik şirketleri için “özel sektör tüzel kişilerinin nihai tüketiciye satışını gerçekleştireceği elektrik enerjisi miktarı da bir önceki yıl ülke içerisinde tüketilen elektrik enerjisi miktarının yüzde yirmisini geçemez.” hükmü ile bu sektörde de en yüksek pazar payını belirlemiştirBu hükümler ile enerji mevzuatı ile belirli pazar payları belirlenmiştir.

Yukarıda verilen bilgiler ışığında teorik olarak uzun süreli bir anlaşmanın pazara yeni girişleri engelleyebileceği ve bu nedenle rekabete aykırı olduğu tartışılabilir olsa da YETA’ların ekonomik bir gelişme sağladığı, tüketicinin uzun süreli fiyat garantisi elde edeceğinden bundan yarar sağlayacağı, Türk enerji üretim veya tedarik sektöründe[31] Tebliğ’de belirtilen pazar payına ulaşılmayacağı[32] ve rekabetin YETA süresi nedeniyle bozulmayacağı değerlendirmesi ile -her bir anlaşmanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekse de- rekabet hukuku açısından bir ihlal oluşturmayacağı kanısındayız.

Son olarak, Avrupa Birliği’nde bir nükleer enerji santrali için akdedilen uzun süreli elektrik satım anlaşmasın yukarıda belirtilen sebepler ile rekabet kısıtlamalarından muaf tutulmuştur[33].  İlgili kararda üretim tesisinin amortisman süresi göz önünde bulundurularak, ekonomik olarak tesisin amortizasyonun sağlanması için uzun süreli bir anlaşma ile nakit akışının sağlanması gerekliliğine yer verilmiştir[34].

 

 

 

  • Sermaye Piyasası Mevzuatı Açısından

Finansal YETA’ların taraflar arasında fiziki elektrik tedariki olmadan, elektriğin piyasa fiyatı ile anlaşmada mutabık kalınan referans elektrik fiyatı arasındaki farkın taraflar arasında ödenmesi olduğunu yukarıda belirtmiştik.

Bu tanım ile finansal YETA’lar 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu bağlamında bir türev ürün oluşturacaktır.  Sermaye Piyasası Kanunu Madde 3 türev araçları şu şekilde tanımlamıştır:

Aşağıda sayılan veya Kurulca bu kapsamda olduğu belirlenen diğer türev araçları:

1) Menkul kıymetleri satın alma veya satma veya birbirleri ile değiştirme hakkı veren türev araçları,

2) Değeri, bir menkul kıymet fiyatına veya getirisine; bir döviz fiyatına veya fiyat değişikliğine; faiz oranına veya orandaki değişikliğe; bir kıymetli maden veya kıymetli taş fiyatına veya fiyat değişikliğine; bir mal fiyatına veya fiyat değişikliğine; Kurulca uygun görülen kurumlarca yayınlanan istatistiklere veya bunlardaki değişikliğe; kredi riski transferi sağlayan, enerji fiyatları ve iklim değişkenleri gibi ölçüm değerleri olan ve bu sayılanlardan oluşturulan bir endeks seviyesine veya seviyedeki değişikliğe bağlı olan türev araçları, bu araçların türevlerini ve sayılan dayanak varlıkları birbirleri ile değiştirme hakkı veren türevleri,

3) Döviz ve kıymetli madenler ile Kurulca belirlenecek diğer varlıklar üzerine yapılacak kaldıraçlı işlemleri.”

Taraflar arasında borsa dışında, tezgah üstü olarak işlem görecek olan türev işlemler Sermaye Piyasası Kanunu Madde 87 ve Veri Depolama Kuruluşuna Yapılacak Raporlamalara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ (IV – 87.1) uyarınca yetkilendirilmiş olan veri depolama[35] kuruluşuna bildirilmelidir.  Sermaye Piyasası Kurulu tarafından bu bildirimin usul ve esasları hakkında yayınlanmıştır.

Ancak Tebliğ uyarınca “yatırım kuruluşları dışında Türkiye’de yerleşik tüzel kişilerin aralarında veya yurtdışı organize ya da tezgâh üstü piyasalarda Kurulca yetkilendirilmiş bir yatırım kuruluşu aracılığı olmaksızın akdettikleri türev araç sözleşmelerine ilişkin raporlama yükümlülüğü Türkiye’de yerleşik tüzel kişilere aittir. Bu fıkra kapsamında tüzel kişiler, Kanun kapsamındaki halka açık anonim ortaklıklar, kolektif yatırım kuruluşları, portföy yönetim şirketleri, ipotek finansmanı kuruluşları, konut finansmanı ve varlık finansmanı fonları, varlık kiralama şirketleri, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca yetkilendirilen finansal kuruluşlar, 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu uyarınca ruhsat verilen sigorta ve reasürans şirketleri, 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu uyarınca ruhsat verilen emeklilik şirketleri, 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu uyarınca yetkilendirilen finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri ile 17/2/2018 tarihli ve 30335 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Döviz Pozisyonunu Etkileyen İşlemlerin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tarafından İzlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik uyarınca Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenen firmalardır.” Hükmünü haizdir.

Dolayısıyla taraflardan birinin bahsi geçen tüzel kişilerden olması hali dışında finansal YETA’lar sermaye piyasası mevzuatı kapsamında herhangi bir raporlamaya tabi değildir.  Ancak Tebliğ Kurul’un takdirinde olmak üzere bazı türev araçların raporlama yükümlülüğüne tabi olacağına karar verebilir.  Finansal YETA’ların ülkemizde uygulaması yaygınlaştığında uluslararası piyasalarda olduğu gibi bu tür bilgilendirme yükümlülükleri getirilebilir.

  1. Ara Sonuç

Yukarıda yapılan değerlendirmeler uyarınca temelde bir elektrik satım anlaşması olan YETA’ların (PPA) sözleşme serbestisi içinde akdedilebileceğini ve bu yazıda incelenen Türk hukuku mevzuatı uyarınca bir YETA’nın akdedilmesini engelleyen herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

  1. Örnek YETA Yapısı

YETA’nın amacına ve türüne göre farklılık göstermekle birlikte anlaşmada aşağıdaki tabloda belirtilen hükümlerin yer alması gerektiğini kanısındayız.

Amaç

–       YETA türü

–       Ürün tanımı

Sözleşme süresi

–       Fesih hangi şartlarda mümkün?

–       Süresinden önce feshedilirse ne olur?

Tarafların hak ve yükümlülükleri

–       Genel

–       Tesisin işletimi

–       Dengeleme

–       Üçüncü kişilerle akdedilecek sözleşmeler (bağlantı)

–       Piyasaya Erişim Hizmetleri

Temerrüt Halleri

–       Ödememe hali

–       Eksik ifa hali

Tarafların beyan ve taahhütleri Yürürlük Tarihi
Elektrik Miktarı

–       Hangi dönemlerde?

–       Ne kadar?

İflas hükümleri
Elektrik Bedeli

–       Bedelin hesaplanma yöntemi

–       Bedele dahil olan kalemler (dağıtım bedeli gibi)

–       Uyarlama

Kaynak Belgesi Devri

–       Takip için hangi yöntem kullanılacak

Bağlantı Şartları Ölçüm
Kesinti halleri

–       Bakım halleri

–       Sistem işletmecisinden kaynaklanan durumlar

Fesih hükümler
Tazminat ve Sorumluluk Hükümleri Yerine Tedarik Yapılması Hali
Önemli Olumsuz Değişiklik Hükümleri  
Güvenlik Hükümleri Genel uyarlama hükümleri
Diğer Hükümler Yenileme/Uzatma Opsiyonları
Mücbir Sebep Halleri Sigorta ve Vergiler

 

Yukarıda sayılan hükümler her bir anlaşma için ayrıca değerlendirilmelidir.  Örneğin bir finansal YETA’da bu hükümlerin büyük bir kısmına yer olmayacaktır.  Oysa yeni kurulacak bir tesis için yukarıda sayılan hükümler dışında projenin finansmanı, kurulumu, bakımı ve nihayet elektriğin satımı için farklı sözleşmeler akdedilmelidir ancak bunların tümü birlikte yapılandırılmalıdır.  Yine yukarıda belirttiğimiz üzere bazı YETA türlerinde piyasaya erişim sağlanması amacı ile ayrıca bir hizmet sözleşmesi akdedilmesi gerekebilir.

 

 

 

 

 

UYARI VE SORUMSUZLUK KAYDI:

Bu yazı, yalnızca genel bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır.  Hukuki tavsiye veya profesyonel hukuki hizmet yerine geçmez veya bu amaçla kullanılamaz.  Her bir somut işlem için hukuki hizmet almanız tavsiye edilir.  Mevzuatın, uygulamanın ve bilginin hızla değişimi nedeniyle yazı içinde verilen bilgilerin güncelliği konusunda herhangi bir taahhüt verilmez.

 

KAYNAKÇA:

[1] Örneğin RE100 veya Renewable Energy Demand Enhancement (REDE)

[2] Avrupa’da GO olarak kabul gören terim için Amerika’da “unbundled energy attribute certificates” (EACs) terimi kullanılmaktadır.

[3] Bazı ülkelerde utility green procurement olarak kullanılmaktadır.

[4] Corporate Sourcing Of Renewables: Markets And Industry Trends, IRENA 2018 ve EU WWF Report Global Corporate Renewable Power Procurement Models Lesson From İndia

[5] Öz tüketim modelinde yüklenicinin, finansörün ve tüketicinin farklı olduğu modeller de mevcuttur. Bu üçlü ilişkide yüklenici sistemi kurarak finansöre kiralamakta, finansör ise sistemi alt kira ile tüketiciye kiralamaktadır.

[6] Corporate Sourcing of Renewables: Markets and Industry Trends, IRENA 2018, s. 51.

[7] Corporate Sourcing of Renewables: Markets and Industry Trends, IRENA 2018, s. 17

[8] Türk enerji sektöründe henüz kullanılmayan bu terim için Türk Ticaret Kanunu’nda pay senetleri için de kullanılan “çıplak” terimi tarafımızca önerilmektedir.

[9] Analysis of the Trade in Guarantees Of Origin, Economic Analysis for Energy Norway OE-Report 2017-58 s. 9.

[10] Tedarik şirketi terimi bu modelde uluslararası enerji sektöründe kullanılan “utility” karşılığı olarak kullanılmıştır.

[11] Corporate Sourcing of Renewables: Markets and Industry Trends, IRENA 2018 s.49.

[12] https://www.epdk.org.tr/Detay/Icerik/3-0-72/elektrikyekdem.

[13] https://www.enerji.gov.tr/File/?path=ROOT%2f1%2fDocuments%2fStratejik%20Plan%2f2019-2023%20Stratejik%20Plan%c4%b1.pdf

[14] Hilpert, Johannes, Rechtliche Bewertung von Power Purchase Agreements (PPAs) mit erneuerbaren Energien,  Würzburger Studien zum Umweltenergierecht, s. 2.

[15] Raikar, Santosh; Adamson, Seabron, Renewable Energy Finance: Theory and Practice, s. 155.

[16] HSH Nordbank, Corporate PPA – Branchenstudie April 2018, s. 5.

[17] Physical or sleeved PPA

[18] Corporate Sourcing of Renewables: Markets and Industry Trends, IRENA 2018 s. 4

[19] European Commission, Competitiveness of Corporate Sourcing of Renewable Energy, Part 2 of the Study on the Competitiveness of the Renewable Energy Sector,  Final Report, ENER/C2/2016-501, 28 June 2019, s. 7.

[20] Uluslararası YETA uygulamalarında yeni kapasite yaratımı “additionality” özellikle yatırımcılar tarafından YETA’ların tercih edilme nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.

[21] Energy Brainpool, Power Purchase Agreements: Finanzierungsmodell von Erneuerbaren Energien, 2018, S. 2; DFBEW, Corporate Power Purchase Agreements (Corporate PPAs) für erneuerbare Energien in Deutschland und Frankreich, 2018, S. 11.

[22] Hilpert, Johannes, Rechtliche Bewertung von Power Purchase Agreements (PPAs) mit erneuerbaren Energien,  Würzburger Studien zum Umweltenergierecht, s. 10.

[23] European Commission, Competitiveness of Corporate Sourcing of Renewable Energy, Part 2 of the Study on the Competitiveness of the Renewable Energy Sector,  Final Report, ENER/C2/2016-501, 28 June 2019 s. 8.

[24] Pexapark Hamburg February 2020 Academy Documentation.

[25] European Commission, Competitiveness of Corporate Sourcing of Renewable Energy, Part 2 of the Study on the Competitiveness of the Renewable Energy Sector,  Final Report, ENER/C2/2016-501, 28 June 2019 s. 9.

[26] Bu bölüm altında değerlendirmelerimizin sadece lisanslı elektrik üretimi santralleri için geçerli olduğunun altını çizmek isteriz.

[27] Elektrik Piyasası Kanunu başta olmak üzere, Dengeleme Uzlaştırma Yönetmeliği, Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği, Bağlantı ve Sistem Kullanım Yönetmeliği, Dağıtım ve Perakende Satışına İlişkin Hizmet Kalitesi Yönetmeliği.

[28] Lisans vurgusunun burada özellikle belirtilmesinin nedeni YEK belgesinin üretici lisansı sahiplerine ve ancak kaynak türünün kanıtı belirlenmesi ve takibi için kullanılacağının belirtmektedir.

[29] https://balkangreenenergynews.com/green-power-certification-starts-in-turkey-via-i-rec/.

[30] Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma Madde 101 vd.; Commission Regulation (EC) No 2790/1999.

[31] Belirlenecek pazar, pazar paylarının tespiti açısından oldukça önemli. YETA’lar ile satışa konu edilen elektriğin üretim veya tedarik sektörü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

[32] Elektrik üretimi payı için bkn. EPDK Elektrik Piyasası 2019 Yılı Gelişim Raporu s. 27, kurulu güç payı için aynı rapor s. 30, tedarik payı için bkn. aynı rapor s. 55 vd. arz tarafı 76 vd.  İlgili rapor ayrıca Rekabet başlığı altında elektrik piyasasında rekabet konularını ayrıca incelemektedir, s. 75 vd.

[33] ABlEG Nr. L 178, 1991, S. 31 – Scottish Nuclear.

[34] ABlEG Nr. L 178, 1991, S. 31 – Scottish Nuclear.

[35] IV-87.I Nolu tebliğ uyarınca Merkezi Kayıt Kuruluşu Veri Depolama Kurumu olarak görevlendirilmiştir.

LİMİTED ŞİRKETLER İLE ANONİM ŞİRKETLERİN HUKUKİ OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI

sLIMITED ŞIRKETLER ILE ANONIM ŞIRKETLERIN HUKUKI OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI
Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz üzere girişimcilerin Türk hukuku kapsamında en çok kurmayı tercih ettikleri şirket türleri anonim ve limitet şirketlerdir.  Bu kısa bilgi notunda anonim ve limitet şirketlerin bazı özelliklerine değinerek şirket karşılaştırması yapacağız:

 

Limited Şirket

Anonim Şirket

Tek bir ortak/hissedar ile kurulabilir ancak ortak sayısı elliyi geçemez. Tek bir ortak ile kurulabilir. Ortak sayısı için bir üst sınır mevcut değildir. Ancak ortak sayısı beş yüzü geçen anonim şirketler halka açık olarak kabul edilir ve sermaye piyasası mevzuatına tabidirler.
Asgari 10.000 Türk Lirası sermaye ile kurulabilir. Asgari 50.000 Türk Lirası sermaye ile kurulabilir. Sermayenin ¼’ü şirketin tescilinden önce şirket adına bankada blokeli bir hesaba yatırılmalıdır.
Şirket ana sözleşmesi ortakların 2/3’ünün olumlu oyu ile değiştirilebilir.  Şirket ana sözleşmesi ortakların çoğunluğunun olumlu oyları ile değiştirilebilir. Bu genel kural olmakla birlikte toplantı ve karar nisapları bazı durumlarda farklılar göstermektedir.
Limited şirketler kayıtlı sermaye sisteminden yararlanamaz. Sermaye artışı/azaltımı için ortaklar kurulu kararı gerekmektedir.  Halka açık olsun veya olmasın anonim şirketler kayıtlı sermaye sisteminden faydalanabilirler. Sermaye artımı, kayıtlı sermaye sınırları içinde olduğu müddetçe, şirket yönetim kurulu bu yönde alacağı bir karar ile yapılabilir.
Limited şirketler ortaklar kurulu ve müdür veya müdürler kurulu tarafından yönetilmektedir. Aksi ana sözleşmede kararlaştırılmadığı sürece, şirket ortaklarından en az birinin şirket müdürü olarak görev yapması gerekmektedir. Anonim şirketler genel kurul ve yönetim kurulu tarafından yönetilir. Yönetim kurulu üyelerinin ortak olma zorunlulukları yoktur.
Şirket payları ancak noter önünde imzalanacak bir pay devri sözleşmesi ile devredilebilir ve bu devir ilgili ticaret siciline tescil edilmelidir. Pay devirlerinin noter önünde yapılma ve tescil edilme zorunluluğu yoktur. Anonim şirketlerde pay devirleri hisse senetlerinin basılı olup olmamasına göre farklı kurallara tabidir.
Limited şirketler halka açılamaz. Anonim şirketler halka açılabilir.
Limited şirketler tahvil çıkaramaz. Anonim şirketler tahvil çıkarabilir.
Şirket ortakları (vergi, SGK borçları gibi) kamu borçlarından sermaye paylarına göre şahsi malvarlıkları ile sorumludurlar. Şirket ortakları kamu borçlarından sorumlu değildirler. Yönetim kurulu üyeleri, imza yetkileri olsun olmasın, şirketin kamu borçlarından şahsi malvarlıkları ile sorumludurlar.
Pay devirlerinden elde edilen kazanç gelir vergisine tabidir. Pay devirlerinden elde edilen belirli şartların sağlanması halinde gelir vergisine tabi olmayabilir.
Ortaklar kurulunda bakanlık temsilcisi bulundurma zorunluluğu yoktur. Sermaye artırımı/azaltımı, birleşme, tür değişimi gibi belirli konuların görüşüleceği genel kurullarda bakanlık temsilcisi bulunması zorunludur.
Avukat bulundurma zorunluluğu yoktur. Sermayesi 250.000 Türk Lirası üzerindeki anonim şirketlerin avukat bulundurması zorunludur.
Limitet şirketler belirli şartlar altında bu yönde alacakları bir ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından birinin şirketten çıkarılmasını isteyebilirler. Şirket ortaklarının şirketten çıkarılma hakkı anonim şirketler için şirkete veya ortaklara tanınmamıştır.

Enerji Verimliliği III

Enerji Verimliliği III

Türkiye’de Enerji Verimliliği ve Performans Projeleri Uygulamaları

Genel Bilgi

Türkiye’de 2007 yılında yürürlüğe giren 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu (“Kanun”) ile “enerjinin etkin kullanılması, israfının önlenmesi, enerji maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve çevrenin korunması için enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımında verimliliğin artırılması” amaçlanmış ve Kanunu müteakip ikincil mevzuat oluşturulmaya başlanmıştır.

Enerji Verimliliği Strateji Planı, 2017 – 2023 Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı gibi stratejik belgelerde de enerji verimliliğinin arttırılması ve israfın önlenmesi amaçlı planlar oluşturulmuştur.

2017-2023 yılları arasında uygulanacak Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı kapsamında bina ve hizmetler, enerji, ulaştırma, sanayi ve teknoloji, tarım ve yatay konular olmak üzere toplam 6 kategoride tanımlanan 55 eylem ile, 2023 yılında Türkiye’nin birincil enerji tüketiminin %14 azaltılması hedeflenmektedir[1].

Avrupa Parlamentosunun ve Konseyinin 25 Ekim 2012’de enerji verimliliği üzerine yayımladığı 2012/27/AB sayılı Direktifi kapsamında, üye ülkeler enerji verimliliği konusunda ortak bir yapısal çerçeve ve uygulamaya yönelik yöntemler sunan ulusal enerji verimliliği eylem planları hazırlamakla yükümlü tutulmuştur. Türkiye’de enerji verimliliği ile ilgili mevzuatların düzenlenmesi ve planların oluşturulmasında bahsi geçen Direktif de yön göstermiştir.

Buna göre belirli büyüklüklerdeki bina ve endüstriyel işletmeler için zorunlu olan enerji yönetimi faaliyetlerinin etkinliğinin artırılması hedeflenmiş ve ilgili binalarda periyodik olarak yapılacak etütler ile ne tür iyileştirmeler yapılabileceğinin tespiti ile bu iyileştirmelerin yapılması için finansman altyapı dahil gerekli altyapının oluşturulması hedeflenmiştir.

Enerji Verimliliği Danışmanlık Şirketleri

Binaların enerji verimliliğinin tespiti Enerji Verimliliği Danışmanlık Şirketleri (EVD) tarafından yapılmakta ve bu şirketler faaliyetlerini Enerji Verimliliği Kanunu, ve Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik kapsamında çıkarılan Enerji Verimliliği Hizmetlerini Yürütecek Kurum Ve Kuruluşlara Yetki Belgesi Verilmesi Hakkinda Tebliğ’e uygun olarak yürütmektedirler.

EVD olarak hizmet vermek isteyen şirketler belirli eğitimleri tamamlayarak Yenilenebilir Enerji Müdürlüğü (Temmuz 2018 tarihi itibariyle Enerji İşleri Genel Müdürlüğü) veya yetkilendirilmiş diğer kurumlar tarafından sertifikalandırılmaları gerekmektedir.

Enerji İşleri Genel Müdürlüğü aynı zamanda belirli tür kamu binalarında uygulanacak enerji verimliliği etütleri için yol gösterici kılavuzlar da hazırlamıştır[2].

Enerji Kimlik Belgesi

Enerji kimlik belgesi mevzuattaki tanımı ile Kanun ve buna bağlı olarak çıkartılan ikincil mevzuata göre binalarda enerjinin ve enerji kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını, enerji israfının önlenmesini ve çevrenin korunmasını sağlamak için asgari olarak binanın enerji ihtiyacı ve enerji tüketim sınıflandırması, sera gazı salımı seviyesi, yalıtım özellikleri ve ısıtma ve/veya soğutma sistemlerinin verimi ile ilgili bilgileri içeren belgedir.

Mevzuata göre yeni binaların enerji kimlik belgesi sınıfı en düşük C[3] sınıfında olacak şekilde tasarlanmalı ve inşaa edilmelidir. C sınıfından daha düşük seviyede çıkan yeni binalara iskan ruhsatı verilmemektedir.

Mevcut binalar için enerji kimlik belgesi asgari sınıflandırma seviyesi koşulu bulunmamakla birlikte bunların halihazırdaki ısı yalıtımı, pencerelerin ısı yalıtımı, ısıtma-soğutma ekipmanları verimi, aydınlatma armatürleri verimliliği gibi parametrelerine bağlı olarak A sınıfından G sınıfına kadar her sınıf Enerji Kimlik Belgesi alabilmektedir.

“Enerji Kimlik Belgesi” uygulaması için Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliğinin Geçici 4. maddesinin birinci fıkrası gereğince 01 Ocak 2011 tarihinden sonra yapı ruhsatı alan binalar yeni bina, bu tarihten önce yapı ruhsatı alan binalar mevcut bina olarak değerlendirilmektedir.

Yani, 1 Ocak 2011 tarihinden sonra yapı ruhsatı almış binaların (yeni binalar), yapı kullanma izin belgesi (iskan) alınması aşamasında Enerji Kimlik Belgesini ilgili idareye (belediye) sunması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu binalara yapı kullanma izin belgesi verilmemektedir.

Mevcut binalar ve 1 Ocak 2011 tarihinden önce yapı ruhsatı almış ve inşaatı devam edip henüz yapı kullanım izni almamış binalar için Enerji Verimliliği Kanununun yayımı tarihinden itibaren on yıl içinde Enerji Kimlik Belgesi düzenlenir. Kısaca, mevcut binalar ise 1 Ocak 2020 tarihine kadar Enerji Kimlik Belgesi almak zorundadırlar

Türkiye’de Kullanılan Enerji Performans Sözleşmeleri Türleri

Türkiye’de kullanılan enerji performans sözleşmeleri diğer ülkelerde kullanılan sözleşme tiplerine benzerlik göstermekte olup seçilen finansman modeline göre (i) garantili; (ii) paylaşımlı; (iii) yatırımsız ve (iv) yap işlet devret türleri olarak gruplandırılabilir.

Vergi kanunları ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hakkında kanun ile, genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, enerji tüketimlerini veya enerji giderlerini düşürmek üzere enerji performans sözleşmeleri yapabilecek ve on beş yılı aşmayan yıllara yaygın yüklenmeye girişebilmektedirler.

Enerji verimliliği projelerinin finansmanı TURSEFF, MIDSEFF ve TuREEFF gibi kurumlar tarafından Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (“EBRD”) tarafından da desteklenen programlar ile gerçekleştirilmektedir.

 

[1] 2017 – 2023 Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı

[2] http://www.yegm.gov.tr/verimlilik/document/Et%C3%BCt%20Uygulama%20%C4%B0zleme%20Raporu%202018.pdf

[3] Sınıflandırmalar A’dan G’ye kadar yapılmıştır. A sınıfı en verimli seviyeyi belirtirken, G sınıfı en düşük verimli seviyeyi belirtmektedir.

 

LIMITED ŞIRKETLER ILE ANONIM ŞIRKETLERIN GENEL KARŞILAŞTIRILMASI

LIMITED ŞIRKETLER ILE ANONIM ŞIRKETLERIN GENEL KARŞILAŞTIRILMASI

Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz üzere girişimcilerin Türk hukuku kapsamında en çok kurmayı tercih ettikleri şirket türleri anonim ve limited şirketlerdir.  Bu kısa bilgi notunda anonim ve limitet şirketlerin bazı özelliklerine değinerek şirket karşılaştırması yapacağız:

 

Limited Şirket

Anonim Şirket

Tek bir ortak/hissedar ile kurulabilir ancak ortak sayısı elliyi geçemez. Tek bir ortak ile kurulabilir. Ortak sayısı için bir üst sınır mevcut değildir. Ancak ortak sayısı beş yüzü geçen anonim şirketler halka açık olarak kabul edilir ve sermaye piyasası mevzuatına tabidirler.
Asgari 10.000 Türk Lirası sermaye ile kurulabilir. Asgari 50.000 Türk Lirası sermaye ile kurulabilir. Sermayenin ¼’ü şirketin tescilinden önce şirket adına bankada blokeli bir hesaba yatırılmalıdır.
Şirket ana sözleşmesi ortakların 2/3’ünün olumlu oyu ile değiştirilebilir.  Şirket ana sözleşmesi ortakların çoğunluğunun olumlu oyları ile değiştirilebilir. Bu genel kural olmakla birlikte toplantı ve karar nisapları bazı durumlarda farklılar göstermektedir.
Limited şirketler kayıtlı sermaye sisteminden yararlanamaz. Sermaye artışı/azaltımı için ortaklar kurulu kararı gerekmektedir.  Halka açık olsun veya olmasın anonim şirketler kayıtlı sermaye sisteminden faydalanabilirler. Sermaye artımı, kayıtlı sermaye sınırları içinde olduğu müddetçe, şirket yönetim kurulu bu yönde alacağı bir karar ile yapılabilir.
Limited şirketler ortaklar kurulu ve müdür veya müdürler kurulu tarafından yönetilmektedir. Aksi ana sözleşmede kararlaştırılmadığı sürece, şirket ortaklarından en az birinin şirket müdürü olarak görev yapması gerekmektedir. Anonim şirketler genel kurul ve yönetim kurulu tarafından yönetilir. Yönetim kurulu üyelerinin ortak olma zorunlulukları yoktur.
Şirket payları ancak noter önünde imzalanacak bir pay devri sözleşmesi ile devredilebilir ve bu devir ilgili ticaret siciline tescil edilmelidir. Pay devirlerinin noter önünde yapılma ve tescil edilme zorunluluğu yoktur. Anonim şirketlerde pay devirleri hisse senetlerinin basılı olup olmamasına göre farklı kurallara tabidir.
Limited şirketler halka açılamaz. Anonim şirketler halka açılabilir.
Limited şirketler tahvil çıkaramaz. Anonim şirketler tahvil çıkarabilir.
Şirket ortakları (vergi, SGK borçları gibi) kamu borçlarından sermaye paylarına göre şahsi malvarlıkları ile sorumludurlar. Şirket ortakları kamu borçlarından sorumlu değildirler. Yönetim kurulu üyeleri, imza yetkileri olsun olmasın, şirketin kamu borçlarından şahsi malvarlıkları ile sorumludurlar.
Pay devirlerinden elde edilen kazanç gelir vergisine tabidir. Pay devirlerinden elde edilen belirli şartların sağlanması halinde gelir vergisine tabi olmayabilir.
Ortaklar kurulunda bakanlık temsilcisi bulundurma zorunluluğu yoktur. Sermaye artırımı/azaltımı, birleşme, tür değişimi gibi belirli konuların görüşüleceği genel kurullarda bakanlık temsilcisi bulunması zorunludur.
Avukat bulundurma zorunluluğu yoktur. Sermayesi 250.000 Türk Lirası üzerindeki anonim şirketlerin avukat bulundurması zorunludur.
Limitet şirketler, belirli şartlar altında, bu yönde alacakları bir ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından birinin şirketten çıkarılmasını isteyebilirler. Şirket ortaklarının şirketten çıkarılma hakkı anonim şirketler için şirkete veya ortaklara tanınmamıştır.

 

Ayrıntılı bilgi için: hande.aksu@ege-law.com veya info@ege-law.com

Enerji Verimliliği – Enerji Performans Sözleşmeleri II

Enerji Verimliliği – Enerji Performans Sözleşmeleri II

Dünya’da Enerji Performans Projeleri Uygulamaları

Enerji Performans Sözleşmeleri (“EPS”) bir çok ülkede özellikle kamu kurumları tarafından yaygın şekilde kullanılmaktadır.

İlgili ülkelerde EPS’lerin kullanım alanlarına ve sıklığına bağlı olarak farklı finansman yöntemleri geliştirilmiştir.

Örneğin Amerika’da enerji verimliliğinin arttırılması amacıyla yapılacak iyileştirmelerde kullanılacak ekipmanlar leasing modeli ile alınmakta ve elde edilen enerji tasarrufu ile bu leasing bedelleri ödenmektedir. Leasing süresi genelde ilgili ekipmanların kullanım süreleri ile sınırlıdır. Prensip olarak proje hedeflenen tasarrufları sağlamadıkça yüklenici herhangi bir ödeme almamaktadır.

Enerji performans projelerinin finansmanı için üç ana yöntem kullanılmaktadır:

  • Paylaşılan tasarruf: Bu finansman modelini seçen EPS’lerde, yatırım finansmanı, yönetimi ve enerji tasarrufu kontrolü tümüyle yüklenici tarafından yapılmaktadır. Bu tür sözleşmeler başarı performansları düşük olduğu düşünülen projelerde tercih edilmektedir.  Yüklenici’nin finansman sağlaması yanında, yüklenici kapsamı oldukça geniş yönetim hizmetleri de üstlenmektedir. Yüklenici bu yöntemi orta ve büyük ölçekli projelerde tercih etmektedir.
  • Taahhütlü tasarruf: Bu yapıda ise ön görülen yatırım tümüyle işveren tarafından karşılanmaktadır. Yüklenici somut tasarruf miktarı taahhüt etmektedir.  Projeden beklenen yararın yapılan proje masraflarını karşılamaması halinde, yüklenici aradaki farkı işverene ödemeyi taahhüt eder.  Elde edilen gerçek tasarrufun taahhüt edilen tasarruf miktarını aşması halinde ise işveren yükleniciye başarı primi öder.  Bu sözleşmeler genelde proje yatırımının işveren tarafından karşılandığı yani işverenin finansal olarak güçlü olduğu durumlarda tercih edilmektedir.
  • Karışık tasarruf: Bu finansman türü ise bir önceki iki modelin karışımıdır. Yüklenici tasarrufu taahhüt etmekte ve taahhüt edileni aşan tasarruf miktarı yüklenici ile işveren arasında paylaşılmaktadır. Bu türde finansman yüklenici tarafından karşılanmaktadır.  Temin edilecek ekipman sözleşme süresi boyunca yükleniciye ait olacaktır.  Bu ekipmanların mülkiyeti sözleşme süresi sonunda işverene devredilir.  Karışık tasarruflu EPS’lerde sabit bir bedel (yatırım amortismanı), bakım gideri ve sağlanan tasarrufa göre değişkenlik gösteren bir bedel mevcuttur.

Bir çok ülke enerji performans sözleşmelerinin kullanımını teşvik etmekte ve ilgililere finansal, hukuki ve teknik destekler sağlamaktadırlar.  Tüm bu destek ve teşviklerin yanında bankalar da küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu tür enerji verimliliği projeleri yapabilmeleri için kredi paketleri oluşturmuşladır.

 

Ayrıntılı bilgi için: info@ege-law.com

LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETİMİNDE MAHSUPLAŞMA

Mahsuplaşma nedir?

12 Mayıs 2019 tarihli ve 30772 numaralı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği (“Yönetmelik”) ile sektör tarafından uzun süredir beklenen mahsuplaşma konsepti de lisanssız elektrik üretiminde uygulama alanı bulmuş oldu.

Mahsuplaşma Yönetmelikte “belirli bir zaman dilimi içinde gerçekleşen, üretim ve tüketimin birbirinden düşülmesi sonucu kWh cinsinden net üretim veya net tüketim değerinin bulunması işlemi olarak tanımlanmıştır[1].

Mahsuplaşma sonucu, aynı ay içinde olmak üzere, bir üretim tesisi şebekeye verdiği ihtiyaç fazlası elektrik enerjisini aynı ay içinde tükettiği elektrik enerjisinden mahsup ederek -üretiminin veya tüketiminin fazla olmasına bağlı olarak- (i) görevli tedarik şirketine fatura keserek mahsuplaşma sonucu şebekeye verdiği ihtiyaç fazlası elektrik enerjisi için ödeme alacak veya (ii) mahsuplaşma sonucu çıkan fazla elektrik tüketimi için görevli tedarik şirketi tarafından kendisine fatura düzenlenecektir[2].

Yönetmeliğin 26. Maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenen aylık mahsuplaşma uygulamasında hesaplamaların her ayın 6. Günü ilgili şebeke işletmecisi tarafından yapılacak işlemlerle belirleneceği düzenlenmiş ve hükümde mahsuplaşma sonucunda şebekeye verilecek enerjinin[3] on yıl süreyle görevli tedarik şirketi tarafından satın alınacağı belirtilmiştir.

Aylık mahsuplaşma mı yıllık mahsuplaşma mı?

Aylık mahsuplaşma uygulamasının sektöre canlılık kazandıracağı düşünülse de, sektörde yıllık mahsuplaşma ile yılın belirli aylarında kullanılan atıl çatıların da pazarın kullanımına açılacağı görüşü hakim. Özellikle tarım ve turizm gibi mevsimlik çalışan işletmelerin yıllık mahsuplaşma uygulaması ile yıl içindeki mevsimsel üretim ve tüketim farklılıklarından etkilenmeyeceklerdir.

 

[1] Yönetmelik Madde 4 Tanımlar ve Kısaltmalar Bölümü.

[2] üretim > tüketim ise, ihtiyaç fazlası elektrik görevli tedarik şirketi tarafından satın alınır

üretim < tüketim” ise, görevli tedarik şirketi tarafından fark kadar elektrik faturası tarafından tahakkuk ettirilir.

[3] Madde 5 (c) veya (ç)’ye tabi tesislerde üretilen ve şebekeye verilen enerji farklı değerlendiriliyor. Madde 5 (c) kapsamında kurulan tesislerde üretilen ve şebekeye verilen ihtiyaç fazlası elektrik görevli tedarik şirketi tarafından on yıl süreyle satın alınırken, Madde (ç) kapsamında kurulan tesislerde üretilen ve şebekeye verilen enerji YEKDEM kapsamında değerlendiriliyor ancak bedelsiz katkı olarak kabul ediliyor.

Enerji Verimliliği – Enerji Performans Sözleşmeleri I

Enerji Performans Sözleşmesi nedir?

Dünyadaki karbon emisyonu azaltma/nötrleme hedefleri Paris Anlaşması[1] ile hız kazanmıştır.  Ülkeler şehirlerine yapacakları yatırımlar ile yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim, enerji tasarrufu ve benzeri sürdürülebilir projeler ile karbon emisyonunu azaltarak veya nötrleyerek Paris Anlaşması’nda yer alan 2050 hedeflerine ulaşmayı amaçlamaktadırlar.

Belirlenen hedeflere ulaşmanın en önemli yollarından biri ise mevcut bina/tesislerin enerji verimliliklerinin arttırılmasıdır. Binaların/tesislerin enerji verimliliğinin arttırılması amacıyla yapılacak iyileştirmeler için sektörde, bir yüklenici ile işveren arasında, finansman kolaylığı açısından işverenlere avantaj sağlayan, Enerji Performans Sözleşmeleri[2] (“EPS”) geliştirilmiştir. Bu sözleşmeler bir çok ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bu sözleşmeler Türkiye’nin enerji tasarrufu ve verimliliği hedefleri nedeniyle Türk enerji piyasasında tartışılmaya başlamıştır.  Türkiye, enerji tasarrufu sağlamak ve verimliliği arttırmak amacıyla daha 2007 yılında mevzuat oluşturmaya[3] başlamış ve Dünya Bankası gibi bir çok uluslararası finansal kuruluş ile bu konuda projeler geliştirmektedir.  2019 – 2023 yıllarını planlayan 11. Kalkınma Planı’nda tasarruf ve verimlilik önemli bir hedef olarak belirtilmiştir ve enerji tasarrufu projeleri de bu kapsam içinde değerlendirilebilecektir.

Bir EPS ile yüklenici, işverene işverenin finansman sağlamasına gerek olmadan binalarının/tesislerinin enerji verimliliğini arttırmayı taahhüt eder.  İşveren EPS altında belirlenen bedeli sağlanan tasarruflar ile ve projenin somut özellikleri göz önüne alınarak belirlenecek vadelerde yükleniciye öder.

İşverenin seçtiği yüklenici, EPS şartlarına bağlı olarak tesiste (bina/konut) enerji denetimi yaparak enerji verimliliğini arttırmak, tesisin enerji performansını iyileştirilmek için gerekli yöntemleri belirler ve tasarruf miktarı ve maliyet analizi yapar.  Finansman yöntemi ve ödeme süresi, uygulanacak tasarruf yöntemlerine göre belirlenir.  Sağlanan tasarrufun tespiti amacıyla yüklenici ilgili tesiste yaptığı iyileştirmeleri işin tesliminden sonra da takip eder.

Bu tür sözleşmeler devletlerin karbon emisyonu hedefleri ve sözleşmenin yüklenici açısından finansal olarak uygulanabilir olabilme durumu göz önüne alındığında (sayıca çok ve büyük kamu binalarının varlığı) kamu binalarının enerji verimliliklerinin arttırılması amacı ile kamu kurumları tarafından oldukça sık kullanılmaktadır.

Projenin büyüklüğü, finansman yöntemi ve ödeme süresi açısından önem teşkil ettiğinden yüklenicinin yapacağı teknik analiz, diğer nedenlerin yanında, projenin finansmanı açısından da önemlidir.

Bir sonraki yazımızda EPS’ler ile ilgili uygulamaları kısaca değerlendireceğiz.

 

 

Ayrıntılı bilgi için: info@ege-law.com

[1] 22 Ekim 2018 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi.

[2] İngilizcede Energy Performance Contract veya Energy Performance Saving Contract olarak kullanılmaktadır. Türkçe’ye Enerji Performans Tasarruf Sözleşmeleri olarak da tercüme edilebilir.

[3] 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu.